Aşkın Yücel – askin@solucanfanz.in
Bir heyula karşısında yedektekini vuracaktım gözleri parlamasaydı kedinin. Sanki bir cümle, bir harf özetleyecekmiş gibi alından akan teri hafif bir birlikle…
Ne sanmalıydık ki olumlu olsun bize anlattığı sanrının. Bu heyulanın bin bir parçasını bulduğumu zannettiğin insanların peşine düşüyorum, düpedüz tüm hayat hikayelerini okuyorum, yalnızca bir rötuş potansiyeli uğruna, sanki iki veya daha fazla insan arasında iletişim mümkünmüş gibi yaparak… Mümkün mü? Bir heyula karşısında vuracaktım gözleri parlamasaydı kedi. Neydi ki vurmak? Herhangi bir koşula bağlı olarak belli bir zaman diliminde gerçekleştirilebilecek lakin artık o zamanda diliminde gerçekleştirilemeyecek bir eylem olarak? Sahi “artık”ın zamansal olarak zıttı neydi? “Henüz mü?” “Bundan sonra hiçbir zaman mı?” “Hiçbir zaman mı? Her zaman mı?” Bir heyula karşısında vuracaktım kediyi. Eğer kendimi unutabilseydim… Bağırdı, “Şimdi artık geçmişinse hatırlamak için unutman gerekir, hatırlayamadığın şeyi unutamazsın da…” Bu “da” öyle bir yankılandı ki, yalnızca donmuş bir anda kendini yakalayan kedini izlerken o veya sen “da’lar kıyıya paralel uzanır”dedi. Bir heyula yanında yalnızca çoku hissetmek hiçbir zaman bir olmadığını söylerdi birlikte olmanın. Bir yerde olmak neden zaman içerir? O yerde olmamak nasıl ve neden bir heyuladır, rüyalarında sevimsiz, sessiz konuşan bir kedinin…
Ne sanmalıydık ki olumlu olsun bize anlattığı sanrının. Bu heyulanın bin bir parçasını bulduğumu zannettiğin insanların peşine düşüyorum, düpedüz tüm hayat hikayelerini okuyorum, yalnızca bir rötuş potansiyeli uğruna, sanki iki veya daha fazla insan arasında iletişim mümkünmüş gibi yaparak… Mümkün mü? Bir heyula karşısında vuracaktım gözleri parlamasaydı kedi. Neydi ki vurmak? Herhangi bir koşula bağlı olarak belli bir zaman diliminde gerçekleştirilebilecek lakin artık o zamanda diliminde gerçekleştirilemeyecek bir eylem olarak? Sahi “artık”ın zamansal olarak zıttı neydi? “Henüz mü?” “Bundan sonra hiçbir zaman mı?” “Hiçbir zaman mı? Her zaman mı?” Bir heyula karşısında vuracaktım kediyi. Eğer kendimi unutabilseydim… Bağırdı, “Şimdi artık geçmişinse hatırlamak için unutman gerekir, hatırlayamadığın şeyi unutamazsın da…” Bu “da” öyle bir yankılandı ki, yalnızca donmuş bir anda kendini yakalayan kedini izlerken o veya sen “da’lar kıyıya paralel uzanır”dedi. Bir heyula yanında yalnızca çoku hissetmek hiçbir zaman bir olmadığını söylerdi birlikte olmanın. Bir yerde olmak neden zaman içerir? O yerde olmamak nasıl ve neden bir heyuladır, rüyalarında sevimsiz, sessiz konuşan bir kedinin…