neden yüzüne baktığım duvar bir varlık
içinde bana gülümsemekte olan varoluşun
hüzünlü yüzünü yansıtmamaktadır?
neden gözkapakların içe döndüğünde
gözlerin bana daha net bir şarkıyı senden
duyumsamakta tereddüt etmektedir?
neden çiviler çekiçlerden daha kırmızı
bir secereyi açık etmeden giderler?
neden bir polis kişilik sahibi değildir ayna?
bir kurum nedeni olmaksızın
bir sebebi var edebilir mi?
bir adlandırma dışında ne var köklerden
dışarı? ve bir hiç dışında güç nedir ki?
dündaş, desek mesela ne anlama gelir?
Devlet otoritesinin olduğu bir kara parçası üzerinde,
hiçbir çiçek sonsuzluğa
yapraklarını izinsiz açamaz.
“Başının patladığı hissi, kafatasının parçalanacağı, patlayacağı hissi.
Beyninin tıpkı bir erik kurusu gibi buruştuğu hissi.
(…) Hücrenin kıpırdadığı hissi –uyanıyorsun, gözlerini açıyorsun– hücre kıpırdıyor(…)
Dilsiz kalma hissi.
Artık sözcüklerin anlamını ayırt edemiyorsun –ancak keşfedebiliyorsun– ıslık sesi veren harfleri kullanmak; s, ş, ç kesinlikle dayanılmaz.
Sözdizimi, gramer denetlenemiyor. İki satır yazdığında, ikinci satırın sonunda birincinin başını hatırlayamıyorsun…” ULRIKE MEINHOFF