Bu, algı sıçraması.
Uzun vakit uğraşılmış, inşa sırasında yıkımlar, depremler görmüş ‘yapı’ya ne olduğu anlaşılamıyor.
-Doğru yerleştirmek özen gerektirecek.
Yapı, en kötü çakıl taşlarının arasından özenle seçilen kumla, en sağlam değerlerle bezenmiş köşe taşlarıyla inşa edildi. Kibritin yanmadan önceki estetiği gözetilerek, taşlar arasındaki boşluklar kibrit çöpleriyle dolduruldu. Kibrit çöpleri bu yapının iskeletini oluşturuyordu, nereye yöneleceğini.
Nereden bakarsan bak yapı gözüküyordu, tabi tek kulvarda koşan at değilsen. Farklı koşullar, farklı sorular doğurur. Farklı sorular farklı cevaplar ister:
-Literatür: Somut koşulların soyut tahlili..
Yapı, içinden aldığı kudretle her hareketi yönetiyor ve bu hareketlerin sonuçlarından yeni kibrit çöpleri oluşturuyordu.
-Bahsi geçen kimlik değil;
Vakit gece ve ‘bir’ gerçeğin frekanslarında yüzülüyor ‘ruh’ var.Önceki zamanlarda eve kaça olarak girmiş ‘baykuş’ aranıyordu. Arama sürecinde yapılamayan şebeklik kalmamıştı.
bkz: kediyi K9 köpeği gibi kullanmak.
Arama çoktan bırakılmıştı.Yoktu.
Gece üçlü koltuğun en sol tarafında oturulduğunda karşıda duruyordu. Yavru, gagası yeni gelişiyor ama yırtıcı…
Ön kabuller davranışları etkiliyor.
oynamaya fena alıştırdılar
Farkında bile olmadan
50 yaşında arkadaşının yanında
pantolonunu çıkaramazsın
çünkü altında bir yığın ön kabul var
oyuna uygun sigara içilir, giyinilir
o yüzden etik olan tiyatro
oynamaya sen alışıyorsun
-Ruhuma sesleniyorum.
Baykuş üç sekişte gizleniyor.
-Özgürlüğü vermek istiyorum.
Fiilimsi yanlış. Alınması gerekiyor.
Pencere açılıyor, tepki yok. Bir plan, bir proje… Kediyi K9 gibi kullanarak baykuşu bulma çabalarından sonra inandırıcı gelmiyor.
-Çözüm ruhumdan geliyor. Evet, kapıyı ben düşünüyorum.
Kapıya kadar bir kulvar, gideceği yolun belirlenmesi. Duvarların arkası yok, gözükmüyor, bakılmıyor.
Kimlikler, kulvarlar gibidir ve karşı-cins sadece gerçekçi kılar. Üçüncü kişi ise ‘toplumsal şizofreniyi’ yaratır.
Fakat maalesef yapınınbaşına gelen ne istenilen kişiliğe ulaşma mücadelesinde bir kırılma ne kendine söylediklerini yapabilme mücadelesinde bir yenilgiydi.
Geçeceksiniz onları, muhabbeti yeni keşfetmiyoruz. Ne kazanılacak kimlik, ne girilecek kulvar kaldı.
Yapıya ne oldu?
Deprem veya dinamit değildi. Ankara-İstanbul arası çalışan otobüsün Antalya falezlerinden uçması gibi…
Ne zaman dipsiz bir kuyuya insem ipsiz
Yerde bir anahtar buluyor(d)um sahipsiz.
Literatür: Herşey karşıtıyla var olur.
Hayatın başladığı yermiş burası. Ruhum zaten yanımdaymış.
Hareket noktasının orası olmaması gerekiyor… Temel önemli…
İçe bakış: Burada oturmuş bunları yazıyorsam, bunu yaratan çokluk toplumsal koşullardır.
Bahsedilen günde 10 saat çalışan işçinin yorgunluğu bile hissedemeyecek kadar hissizleşmiş ayaklarıyla güdneş görmekten bile incinen jakuziye giren ayakların ‘aynı’ dünyada yer bulması ve bunların tercih olmaması.
Mücadele buna karşıdır ve her biçimi kabulümdür. Doğruluğu ise bizim tarihe bakış açımızla değil tarihin bize cevabıyla ispatlanacaktır, öngörüler ve yaşananlar.
olacak ya da olmayacak
anın belirlenmesinde etkilidir.
Ve asıl kaypaklık
olduktan sonradır.
Artık tarih gerçektir
Sevsinler öngörülerinizi
Mesela: işçi sınıfından, devrimden, burjuvalardan bahsetmek, toplantılara katılmak, 1 Mayıs’a gitmek, seni sosyalist kimliğiyle var edebilir ama Marksist yapmaz. Yöntem belirleyicidir. Kimlik değil.
Bunu keşfedip (!) ve bunun üzerinde entelektüel hazza yönelmek çekici gelmiştir.
Evet çok şey katabilir ama hiç bir şey ifade etmez.
Üretilen artı değer bugün temel ihtiyacımız olmayan sektörlere aktarılıyor. Toplumsal hafıza ise artık bu sektörleri temel ihtiyaç olarak algılıyor. Bu sektörleri görmek için bir minibüsün penceresinden dışarı bakmak yeterli. Temel ihtiyacımız olmayan sektörler zihinsel bir forma bürünüyor ve ‘haz’ üzerinden ilişki kuruyoruz. ‘Tek bir hayatımız var ve o da tercihlerden oluşur’ üzerine temellenmiş kültürel form ise bu ‘haz’ları sürekli tekrarlattırıyor. Uyuşturucu.
Bu haz alanlarını reddedebilmek. İşte, algı sıçraması.
Ne yersen o olursun!
örgütlen!