Geceleri türkü eder bu fırtına beni.
Şarabının kupası oldum Tales’in.
Diline gelenin şahidiyim.
Bir o direkten, bir o direğe…
Savrulmaların sona erdiğinde, putların yıkıldığı yerdeyim.
Gündüzleri bir türkü takılır dilime
Kim bilir ?
Belki doğadan bir hediyedir.
Belki de rahip?in dediği gibi
Ruhumu çağıran başka bir evrendir.
Ama; bir yalnızlık düşer ki gözlerime,
Bir kar tanesi olup, kaplar koca denizleri.
Geminin gölgesi üşür de
Bir tek ben çekmem elimi
Bazen sorarım henüz anlayamadığım çalkantılı tarihe
?Bu bendeki geliş gidişler
Hangi dönemden kalma dalgalanmaların eseridir.?
Cevabımı verirken,
susmuş bulurum kendimi dikilmemiş anıtların önünde.
Suçluluk duygusuyla anımsamaya başlarım birden o talihsiz kuşakları
Düşünmeye fırsat bırakmayan sokaklar gelir aklıma
Kana bulanmış saman kağıtları gibi dûkülüverir sonbahar
Fırtınaya bürünmüş çocukların ölü siluetlerinde
Dikilmemiş anıtların gölgesinde.
Söylenmemiş sözler
Sorulmamış sorular biriktiririm tarihe
Sonra bir dalga gelir, ve geri çekilir…
İnsan garip şey diye düşünürüm
Hatırlamadan, hatırlanmak istiyor.
Duymadan, duyulmak istiyor…
SANCIM TARİHSELDİR EYYY!
Gözleri oyulan ve unutturulan kuşakların evladı olarak
Anlamsız bakışlarımı mazur görün insanlık!
Ama dinlemiyor ki lanet şey …
Geliyor ve geri çekiliyor hiçbir iz bırakmadan.
Biriktirdiklerimi de yanına alarak …
Hep bir ben var diyebilirim her an
Ardı sıra ‘ben?le başlayan cümleler kurarak
?başka bir şey ve hep başka bir şey? deyip geçiştirirken zamanı
uyandırabilirim herkesteki beni.
Böyle yaparak acıma evresinden bir üst aşamaya zıplar,
acıklı bir hikayeye büründürebiilrim kendimi.
?başka bir şey ve hep başka bir şey? deyip oyalarken dünyayı
bir istisna, bir anlaşılmayan adam olabilirim belki.
Gözler döndüğü vakit de bana
yine ?ben?lerle başlayan cümleler kurup
ölü bir yıldız olduğumu gösterebilirim herkese
Ve bir oyuna çevirebilirim gözlerimi
Dahil olamadığım için mutsuzluğu,
dahil olamadığım İçin tanrıyı oynayabilirim oyuna karşı.
Lakin bahsettiğim dalga, anlamını tam da burada kazanır.
Gelir, ve başlı başına bir ben olan beni de götürür.
ve ardımda gölgem değil sadece ‘geriye kalanlar? kalır.
Oyun dağılır.
Bir rüzgar eser…
Sonra durur…
Eğer duymadıysan hiç rüzgarın sesini,
Ve tek bir yaprak bile kanatlanmadıysa gözlerinin önünde…
Ah! Sen! benim talihsiz çocuğum,..
Sana kim verdi daha yazılmamış olan bu oyundaki rolünü.
Eğer bir damla su ağır ağır herhangi bir canlının üzerinden süzülüp
Düşüyorsa toprağa sürekli olarak.
Ve sen bir kez olsun duyumsamadıysan onu…
Ah! Seni yüzyılların talihsiz çocuğu…
Çöpe at gitsin gözlerindeki kurguyu
Görmeyi öğrenmelisin.
Tökezlemeden yürümeyi de tabi.
Çünkü bir dalga gelir ve gider sessizce.
seren direğine bağlanmışım geminin
sirenlerden kaçan odysseus’um belki…
ve tarihin tanrıları cezalandırıyor beni..
dayanamayıp sana fısıldıyorum
Dalgalar mı sessiz yoksa ben mi duymuyorum ?