Aşkın Yücel – askin@solucanfanz.in
Bugünün zaman kavrayışı yalnızca bugün ile tanımlanan dönem için geçerlidir. Bu yüzden ezeli ve ebedi geçerli olduğunu düşündüğümüz ilkeler yalnızca bir tarihsel dönem için geçerlidir. Bu ilkeleri tarihin tüm çağlarında aramak ve bulduğunu düşünmek yalnızca belli bir dönemin düşüncesinin içerisinden diğerlerini okumaktır. Tıpkı yalnızca mensubu olduğu grubun içerisinden konuşmak gibi, oysa başka gruplar, başka var oluşlar mümkündür. İşte bu yüzden insana dair tanımlar yalnızca belirli bir tarihsel döneme özgüdür. Ezeli ve ebedi değildir. İnsan doğasının bencil olduğunun ve hep daha fazlasını istediğinin düşünülmesi bir yana belirli bir insan doğasının varlığı dahi belirli bir tarihsel dönemin yaklaşımlarıdır.
Bu yüzden iş bölümünde belirli işlerin, insanların seçme özgürlüğü bulunduğunda tercih edilmeyeceğinin dayandırıldığı sebep ortadan kalkmıştır. Pekâlâ, bir insan, insan ya da havyan pisliği temizlemekten hoşnut olabilir veya bunu tercih edebilir. Hayvan pisliği temizlemekle herhangi bir televizyonda program yapmak arasında sağlıklı karşılaştırma yapmak mümkün değildir çünkü iki farklı uğraşı birbirine denkleyecek herhangi bir mekanizma bulunmamaktadır. Bu mekanizmanın para olduğunu söylemek, paranın varlığının ezeli ve ebedi olduğunu söylemekten farkı yoktur. Bu dönemde keşfedilen her tarihsel dönemde paranın varlığının olduğunun ispat edilmesi gerekir. Bu yüzden tahayyülde kurulacak bir dünyada sorun hiçbir insanın yapmak istemeyeceği işler olması değildir. Bu durumda iyi ve ya kötünün belirlenmesi o dönemin eğilimiyle mümkündür.
Yarış için eğitilmiş atlar bile jokey binmediğinde tek kulvarda koşmaz. Yaşadığımız çağda ise insan daha çok bir konuda uzmanlaşmaya itilmektedir. Bununla da kalmayıp mevcut durum, uzmanı olmadığımız konularda son derece aciz ve bağımlı hale getirmeye çalışmaktadır. Kısacası herhangi bir sektörün bilmem ne kolunda çalışan bir insan, en karışık elektronik devreleri çözümleyebilirken evinde iki yumurta kırıp yemek yapmaktan acizdir. Hatta evindeki prizleri bile değiştiremez. Prizleri değiştirmek için sektörün başka bir koluna, yemek yiyebilmek için bilmem ne lokantasına bağımlıdır. İşte bu acziyet ve bağımlılık hali, her ne kadar uzman olduğu konuda dünyada ender rastlanır insanlardan biri de olsa onu birey olarak, bizatihi bünyesinde örgütsüz kılar. Organize etme yeteneğinden yoksundur ya da en aza indirgenmiştir. Bunun sebebi daha çok bir konuda uzmanlaşmanın, çokluğun içindeki yoğunluk dengesini değiştirmesinden dolayı zihni ya da fiziksel çeşitliliğin o insan için en aza indirgenmesiyle başlar. Bir diğer etki de kendi yaptığı işteki fikri tıkanmadır. Buradaki iş; meslek ya da herhangi bir uğraş olabilir, örneğin edebiyatla uğraşan bir insanın, evinde tadilat yapması; yazdığı bir metinde yapacağı bir ev tasvirinde küf kokusunun eskiyen elektrik tesisatından geldiğini en ince ayrıntısına kadar anlatabilecek şekilde kendi işinde zenginleşmesini sağlar. Oysa bu tasviri yalnızca edebiyat konusunda uzmanlaşmış bir insanın, tasvirdeki duygu aktarımı çok daha cılızdır ya da çok daha zordur. Karışık elektronik devreleri çözümleyen bir meslek kolunda çalışan bir bireyin yemek yaparken göreceği bir eylem; uzmanlaştığı işte yenilik yapmasını sağlayabilir. İnsan, belirli bir süreyle ölçülebildiği hayatında bir konuda yoğunlaşmak isteyebilir. Zaten buradaki niyet, onun yoğunlaştığı konular dışındakilere de açık olmasını sağlar. Problem daha çok tercih ile değil, piyasa koşullarının diktesiyle ve bu sayede yaşattığı zaman sıkışmasıyla, yalnız bir konuda uzmanlaşmaya itilmemiz. Uzmanlaştığımız konu sayesinde bize bir kimlik atfedilmesi ve karakter edindiğimizi düşünmek, karşılığında ise insandan söküp alınan kişiliğidir yani örgütlü oluşudur. Ne iş yapıyorsunuz sorusunun cevabı pekala halı sahada forvet oynuyorum ve ya evde bulaşıkları yıkıyorum olabilir. Sorun ne iş yapıyorsunuz sorusunun, hayat idame etmek için gereken meblağı hangi işi yaparak temin ediyorsunuz sorusu olduğunun düşünülmesidir. Hatta kimlik sorulduğunda, verilen isimin yanına hayat idame etmek için yapılan meslek unvanı da sanki bu mesleği tercih etmişçesine eklenerek cevap veriliyor. Seçeneklerini insanın kendisi oluşturmadığı var olan şıklardan birisini seçmek gibi daha çok. Seçenekleri oluşturmak içinse zaman yok. Neden? Piyasa.
Peki yıllar yılı halı sahada forvet oynayan ve kendisine faul dahi yapılsa oyunun sürmesi için mücadele etmeye çalışan mı daha saygıya değer yoksa futbol konusunda uzmanlaşmış, bu işten epey bir meblağ kazanıp vitrinleri süsleyen ama ceza sahasına girer girmez kendini yere bırakan futbolcu mu? Evet, bize sunulan, tahayyülde yaratılan bir gerçeklikte, vitrindekilerin gündemiyle yaşıyoruz. Bu gündeme “öldüğümüzde ve ya öldürdüğümüzde ancak üçüncü sayfadan ya da ana haber bülteninde bir dakikalığına” malzeme olabiliyoruz. Oysa “kendi işini iyi yapmaya çalışan”, “kendi işine katkıda bulunmaya çalışan “ “sıradan ve sahici*” insanlarız. Buradaki sorun ise halı sahada forvet oynayan insanın, maçın ertesi günü hayatını idame etmek için bir yerlerde seçmeye itildiği işe gitmek zorunda olduğu ve vitrinde futbol oynayanın bir maçta kazandığı meblağı hayatı boyunca kazanamayacak oluşudur. Vitrindeki futbolcunun da halı sahadaki forvetinde oynadığı oyun futboldur. Birinin diğerinden futbolun tekniği anlamında daha iyi oynaması neye bağlıdır? Genetik yatkınlık mı daha baskındır yoksa hayat koşulları mı? Genel de futbolcular maçtan sonra demeç verdiklerinden neden durumlarını ya da kendilerini doğru düzgün ifade edemezler? Yalnızca futbol konusunda uzmanlaşmaya itilmişlerdir. Oysa yarış için eğitilmiş atlar bile jokey binmediğinde tek kulvarda koşmaz. Peki, bu çağda, neredeyse tüm insanların üzerine binen bu jokey nedir? Gözünüzdeki at gözlüğüyle bir kulvarda üzerinizde jokeyle en hızlı bir biçimde koşmaya çalışmak mı yoksa kırlarda bayırlarda dolaşmak mı istersiniz? O zaman başka var oluşları tanıyan (yalnızca rekabet dolaysıyla değil), “kendi işine elinden geldiğince katkıda bulunmaya çalışanlar” saygıyı hak ediyorlar sanırım.
*Sahici: Tahayyülde yaratılan gerçeklikte yer bulamayanlar kastediliyor.