Mucahyat- http://mucahyat.tumblr.com/
“– Kimin evi bu? diye sordu.
Bekçi:,
– Kontes’in, diye karşılık verdi.
Hermann titredi. O şaşırtıcı hikaye yeniden kafasında canlandı. Ev sahibesini ve onun inanılmaz yeteneğini düşünerek evin çevresinde dolaşmaya başladı. Kendi sakin köşesine gecenin geç saatlerinde döndü. Uzun süre uyuyamadı. Uykuya daldığı zamansa düşlerini iskambil kâğıtları, yeşil bir masa, banknot desteleri ve fiş yığınları doldurdu. Köşeleri güvenle dönerek kart üstüne kart sürüyor, durmadan kazanarak altınları önüne yığıyor, banknotları cebine yerleştiriyordu. Ertesi gün geç saatlerde uyandığında, düşsel zenginliğinin yitişine üzülerek yeniden kentte dolaşmaya çıktı ve kendini yeniden. Kontes’in evinin karşısında buldu. Sanki anlaşılmaz bir güç onu oraya çekiyordu. Durup pencerelere bakmaya başladı. Bir kitap ya da bir iş üzerine eğildiği anlaşılan siyah saçlı bir başcık gördü bunlardan birinde. Başcık kalktı. Hermann körpe bir yüz ve bir çift siyah gözle karşılaştı. İşte o dakika, delikanlının alın yazısı belirlendi.”
puşkin, maça kızı’ndan.
“Sonraları Raskoinikov bu günleri, bu günlerde başına gelenleri dakikası dakikasına, noktası noktasına anımsadığı zaman, son derece sıradan bir olayı neredeyse bir kör inanç şeklinde, alınyazısını belirleyen şey olarak nitelendirmişti.Bu olay suydu: Böylesine yorgun, bitkin olduğu halde, evine en kestirme yoldan değil de, Samanpazarı’ndan dolaşarak gitmişti. Niçin bu yolu seçtiğini bir türlü anlayamıyor, açııklayamıyordu”
dostoyevski, suç ve ceza’dan raskolnikov ve hermann karakterleri arasındaki benzerliğe farklı yazarların dikkat çektiğini biliyorum. bana kalırsa bu benzerlik, çalmak ve esinlenmek arasındaki çizginin o kadar da ince olmadığının net bir örneği. esin, bir eserin içine dalarken söz konusu esere kendi ruhunu katarak yolculuğa çıkmakla alakalı bir durum. bu tür bir iç içe geçmeyi başaramayan hiç bir okura esin perisi uğramayacaktır. hırsızlık epistemolojik bir durum. ait olmadığın bir bölgede duran, aranda mesafe olduğunu bildiğin bir eşyayı;değerini genel likle değişim değeri üzerinden hesaplayarak (baklava ç-alan çocuklar konu dışı) almakla tarif edilebilir. hırsız, obje ve nesne olarak bölümleme yapmak zorundadır. işi süresince farkındalık birincil rol oynar. kitap okuduğunun, film izlediğinin, sergide gezdiğinin farkında olan bir insan da aynı sekilde hangi karakteri, hangi paragrafı, hangi imgeyi çalması gerektiğinin farkındadır. ürünün toplumsal değerine ve kullanımına dair bir bilgisi vardır fakat içinde esin yoktur. bu iki alıntıdan yola çıkarak edebiyattan cok farklı alanlara gidebiliriz. sorun üretici/yaratıcı kimsenin hayatı ‘net’ gözlerle deneyimlemesindedir. oysa derinlerde ne olduğunu bilmeden denize dalmak ‘bulma’ ihtimalimizi arttırır – ve konu sanatsa picasso’nun “mesele bulmaktır aramak değil” sözü aklımaz gelsin. nereden nereye gittiğinin bilgisiyle küstahça ortalıkta dolanmamak şartımız olsun. dürbününüze yakalanmayan kurtlar sonra bir anda üstünüze atlayıp sizi parçaladığında geç olmasın derim azizim 🙂
Bekçi:,
– Kontes’in, diye karşılık verdi.
Hermann titredi. O şaşırtıcı hikaye yeniden kafasında canlandı. Ev sahibesini ve onun inanılmaz yeteneğini düşünerek evin çevresinde dolaşmaya başladı. Kendi sakin köşesine gecenin geç saatlerinde döndü. Uzun süre uyuyamadı. Uykuya daldığı zamansa düşlerini iskambil kâğıtları, yeşil bir masa, banknot desteleri ve fiş yığınları doldurdu. Köşeleri güvenle dönerek kart üstüne kart sürüyor, durmadan kazanarak altınları önüne yığıyor, banknotları cebine yerleştiriyordu. Ertesi gün geç saatlerde uyandığında, düşsel zenginliğinin yitişine üzülerek yeniden kentte dolaşmaya çıktı ve kendini yeniden. Kontes’in evinin karşısında buldu. Sanki anlaşılmaz bir güç onu oraya çekiyordu. Durup pencerelere bakmaya başladı. Bir kitap ya da bir iş üzerine eğildiği anlaşılan siyah saçlı bir başcık gördü bunlardan birinde. Başcık kalktı. Hermann körpe bir yüz ve bir çift siyah gözle karşılaştı. İşte o dakika, delikanlının alın yazısı belirlendi.”
puşkin, maça kızı’ndan.
“Sonraları Raskoinikov bu günleri, bu günlerde başına gelenleri dakikası dakikasına, noktası noktasına anımsadığı zaman, son derece sıradan bir olayı neredeyse bir kör inanç şeklinde, alınyazısını belirleyen şey olarak nitelendirmişti.Bu olay suydu: Böylesine yorgun, bitkin olduğu halde, evine en kestirme yoldan değil de, Samanpazarı’ndan dolaşarak gitmişti. Niçin bu yolu seçtiğini bir türlü anlayamıyor, açııklayamıyordu”
dostoyevski, suç ve ceza’dan raskolnikov ve hermann karakterleri arasındaki benzerliğe farklı yazarların dikkat çektiğini biliyorum. bana kalırsa bu benzerlik, çalmak ve esinlenmek arasındaki çizginin o kadar da ince olmadığının net bir örneği. esin, bir eserin içine dalarken söz konusu esere kendi ruhunu katarak yolculuğa çıkmakla alakalı bir durum. bu tür bir iç içe geçmeyi başaramayan hiç bir okura esin perisi uğramayacaktır. hırsızlık epistemolojik bir durum. ait olmadığın bir bölgede duran, aranda mesafe olduğunu bildiğin bir eşyayı;değerini genel likle değişim değeri üzerinden hesaplayarak (baklava ç-alan çocuklar konu dışı) almakla tarif edilebilir. hırsız, obje ve nesne olarak bölümleme yapmak zorundadır. işi süresince farkındalık birincil rol oynar. kitap okuduğunun, film izlediğinin, sergide gezdiğinin farkında olan bir insan da aynı sekilde hangi karakteri, hangi paragrafı, hangi imgeyi çalması gerektiğinin farkındadır. ürünün toplumsal değerine ve kullanımına dair bir bilgisi vardır fakat içinde esin yoktur. bu iki alıntıdan yola çıkarak edebiyattan cok farklı alanlara gidebiliriz. sorun üretici/yaratıcı kimsenin hayatı ‘net’ gözlerle deneyimlemesindedir. oysa derinlerde ne olduğunu bilmeden denize dalmak ‘bulma’ ihtimalimizi arttırır – ve konu sanatsa picasso’nun “mesele bulmaktır aramak değil” sözü aklımaz gelsin. nereden nereye gittiğinin bilgisiyle küstahça ortalıkta dolanmamak şartımız olsun. dürbününüze yakalanmayan kurtlar sonra bir anda üstünüze atlayıp sizi parçaladığında geç olmasın derim azizim 🙂