Hilal Yıldırım – hlalyld@hotmail.com
“hem biz o zaman kimdik ki, nerelere giderdik
her sokakta biraz daha eksilirdik
bilirdim, geceleri puslu puslu olurdu bazen
bazen birisi fısıldarmış gibi olurdu
“duyamadım”, derdim, “tekrar et!”
sessizliğe bürünürdü o vakit her şey
sokaklar daha bir puslu
palyaçolar daha bir ağlamaklı olurdu
ve ben daha bir alçak olurdum
ağlardım biraz.”“Özgür”, diye seslendi genç kız fısıldayarak. “Özgür, duyuyor musun beni?”
“Duyuyorum”, dedi delikanlı. Yavaşça yüzünü duvar kenarından Yağmur’a doğru dönerken, genç kızın yanağından süzülen damlaları fark etti. Cüssesinden beklenmeyecek bir çeviklikte, hızla doğruldu yatakta. Sol elini başının altına destek alırken, sağ eliyle kızın alnına düşen incecik buklelerine dokundu.
“Kalk bakıyım bi, kız saçını mı kestirdin ben yokken” diye fısıldadı delikanlı, şaşkınlık ve hayal kırıklığıyla dans eden gözlerini kızın boynunda gezdirerek. ‘Boynun, ideoloji taşıyor olmalı’ diyecek bir şair gecenin sessizliğinde, dedi içinden, ‘Sanırım bunu kastedecek’ diye devam etti karşısındaki ışıltıya bakakalırken. “Dün”, diye sessizce döktü kelimelerini dudaklarından genç kız. “Dün gece kestim birazını, sonra annemi çağırdım o da bu hizaya getirdi işte.” Bir çift gözünü, genç adamın el ayasına kilitlerken, çekinerek devam etti: “Kötü mü olmuş yoksa?”
Birbirlerinin gözlerine daha rahatça dalabilmelerini istediğinden, çok geçmedi ki kız da doğruldu yatakta yavaşça. Artık aynı seviyedelerdi, karşı karşıyalardı, göz gözelerdi, sarılsalar birbirlerinin göğüs kafeslerindeki boşluğu dolduracak kadar, el ele tutuşsalar pencereyi açıp sonsuzluğa atlayacak kadar, anlamlarını bulabilmek için birbirine mecbur olan iki harf kadar yakındılar. Özgür sokak lambasının ışıttığı kadarıyla kızın yüzünün hilal kadar aydınlanmış kısmındaki simsiyah gözünü, sonra ıslanmış kirpiğini, sonra birbirine katılıp akan gözyaşlarını, sonra onu da içine alıp sonsuz bir nehre doluşunu inceliyordu kıpırtısız. ‘İki yıl içinde ne kadar da yaşlanmış, yorgun olduğu yüzüne gizlediği her çizgisinden belli..’ diye geçirirken içinden, Yağmur gülümseyerek , “Aklından ne geçtiğini okuyabildiğimi unutun mu yoksa, deli..” dedi fısıldayarak.
Yaz yağmuru samimiyetine sıcacık bi karşılık: Delikanlı “Öyleyse neden fısıldadığımızı merak ettiğimi de okumuşsundur” dedi gülümsemesini yüzünde sola kayan dudaklarına sığdırarak. Yağmur, muzipçe işaret parmağını Özgür’ün ince dudaklarına götürüp kıkırdayarak “Şşşt annemler duyacak” dedi, yüzündeki yaşlar odada son kalan ılık esintinin etkisiyle kurumak üzereydi.
Biraz olsun dinmişti içi.
“Söyle bakalım peri kızı, seni bu kadar üzen ve beni yanına çağırmana sebep olacak kadar yalnız hissettiren ne oldu anlat hadi”
Kız, alaycı bi tavırla delikanlının yanağını sıktı: “Aşk olsun Özgürüm, sanki hiç konuşmuyormuşum gibi senle, olmuyo böyle ama”
Bir tıkırtı geldi o sırada kapının ötesinden, kız biri geliyor sanıp hızla yatağa uzandı ve uyurkenki halini aldı çarçabuk. Bir taraftan da korkusunu göğüs kafesine sığdırmaya çalışmakla meşguldü. –Kalp atışlarımı duyamazlar.. Annesi, yatsı namazını kılmıştı. Tıkırtının geçtiğinden emin olduktan sonra tekrar doğruldu yatakta ve pencerenin altındaki duvara monte edilmiş kalorifere uzunca bir süre bakakaldı.
Uzaklardan gelen bir araba alarmıyla sıçrayan genç kız, kafasını kaldırdığında Özgür’ün meraklı gözlerle kendisine baktığını gördü.
“Yoruldum” dedi burukça. “Çabalamaktan, ikna etmeye çalışmaktan, dua etmekten, hayal kurmaktan, geri çevrilmekten, kendimi anlatmaya uğraşmaktan, bağırmaktan, bağırmaktan, bağırmaktan ama en çok da duymazdan gelinmesinden yoruldum..” İki Damla yaş süzüldü. Özgür yutkundu. Hiç bir şey söylemeden kıza bakıyordu öylece, ne hissettiğini bilmeden, acıyarak belki.. “Sen gördün son iki yılımı; ruhumla boğuşup, sorularımı uyutup nasıl sabahı ettiğimi, ne xanax’lar eskittiğimi, ne sokaklar ezberlediğimi.. Yanımdaydın Özgür, sen gördün, sen bilirsin.”
Başını, onaylar gibi hafifçe aşağı yukarı götürdü delikanlı. Kızın gözlerindeki yaşlar bir tiren istasyonunun boğuk hüznü gibi, sessizce dökülmeye devam ediyordu; raylarının kahverengisini gözlerine saklayarak, ardında uzun uzun sırlı yollar bırakarak.. Fısıldayan kızın dudaklarından dağılan kesik kesik cümleleri anlamakta zorluk çekse de genç adam, hatta o ‘Korkma Ben Varım’ diye sarıldığı romandaki gibi ‘Söylediği çoğu şeyden tek kelime anlamasa bile’ kızı can kulağıyla dinlemeye devam ediyordu.
Ellerinin çizgisini, karşısındaki kızın küçücük ellerinin çizgisine tıpatıp uydurdu avuçiçlerini birleştirerek. Bir eliyle Özgür’ün elini sıkıca tutan Yağmur, diğer eliyle yastığın altındaki mendili ararken devam etti.
her sokakta biraz daha eksilirdik
bilirdim, geceleri puslu puslu olurdu bazen
bazen birisi fısıldarmış gibi olurdu
“duyamadım”, derdim, “tekrar et!”
sessizliğe bürünürdü o vakit her şey
sokaklar daha bir puslu
palyaçolar daha bir ağlamaklı olurdu
ve ben daha bir alçak olurdum
ağlardım biraz.”“Özgür”, diye seslendi genç kız fısıldayarak. “Özgür, duyuyor musun beni?”
“Duyuyorum”, dedi delikanlı. Yavaşça yüzünü duvar kenarından Yağmur’a doğru dönerken, genç kızın yanağından süzülen damlaları fark etti. Cüssesinden beklenmeyecek bir çeviklikte, hızla doğruldu yatakta. Sol elini başının altına destek alırken, sağ eliyle kızın alnına düşen incecik buklelerine dokundu.
“Kalk bakıyım bi, kız saçını mı kestirdin ben yokken” diye fısıldadı delikanlı, şaşkınlık ve hayal kırıklığıyla dans eden gözlerini kızın boynunda gezdirerek. ‘Boynun, ideoloji taşıyor olmalı’ diyecek bir şair gecenin sessizliğinde, dedi içinden, ‘Sanırım bunu kastedecek’ diye devam etti karşısındaki ışıltıya bakakalırken. “Dün”, diye sessizce döktü kelimelerini dudaklarından genç kız. “Dün gece kestim birazını, sonra annemi çağırdım o da bu hizaya getirdi işte.” Bir çift gözünü, genç adamın el ayasına kilitlerken, çekinerek devam etti: “Kötü mü olmuş yoksa?”
Birbirlerinin gözlerine daha rahatça dalabilmelerini istediğinden, çok geçmedi ki kız da doğruldu yatakta yavaşça. Artık aynı seviyedelerdi, karşı karşıyalardı, göz gözelerdi, sarılsalar birbirlerinin göğüs kafeslerindeki boşluğu dolduracak kadar, el ele tutuşsalar pencereyi açıp sonsuzluğa atlayacak kadar, anlamlarını bulabilmek için birbirine mecbur olan iki harf kadar yakındılar. Özgür sokak lambasının ışıttığı kadarıyla kızın yüzünün hilal kadar aydınlanmış kısmındaki simsiyah gözünü, sonra ıslanmış kirpiğini, sonra birbirine katılıp akan gözyaşlarını, sonra onu da içine alıp sonsuz bir nehre doluşunu inceliyordu kıpırtısız. ‘İki yıl içinde ne kadar da yaşlanmış, yorgun olduğu yüzüne gizlediği her çizgisinden belli..’ diye geçirirken içinden, Yağmur gülümseyerek , “Aklından ne geçtiğini okuyabildiğimi unutun mu yoksa, deli..” dedi fısıldayarak.
Yaz yağmuru samimiyetine sıcacık bi karşılık: Delikanlı “Öyleyse neden fısıldadığımızı merak ettiğimi de okumuşsundur” dedi gülümsemesini yüzünde sola kayan dudaklarına sığdırarak. Yağmur, muzipçe işaret parmağını Özgür’ün ince dudaklarına götürüp kıkırdayarak “Şşşt annemler duyacak” dedi, yüzündeki yaşlar odada son kalan ılık esintinin etkisiyle kurumak üzereydi.
Biraz olsun dinmişti içi.
“Söyle bakalım peri kızı, seni bu kadar üzen ve beni yanına çağırmana sebep olacak kadar yalnız hissettiren ne oldu anlat hadi”
Kız, alaycı bi tavırla delikanlının yanağını sıktı: “Aşk olsun Özgürüm, sanki hiç konuşmuyormuşum gibi senle, olmuyo böyle ama”
Bir tıkırtı geldi o sırada kapının ötesinden, kız biri geliyor sanıp hızla yatağa uzandı ve uyurkenki halini aldı çarçabuk. Bir taraftan da korkusunu göğüs kafesine sığdırmaya çalışmakla meşguldü. –Kalp atışlarımı duyamazlar.. Annesi, yatsı namazını kılmıştı. Tıkırtının geçtiğinden emin olduktan sonra tekrar doğruldu yatakta ve pencerenin altındaki duvara monte edilmiş kalorifere uzunca bir süre bakakaldı.
Uzaklardan gelen bir araba alarmıyla sıçrayan genç kız, kafasını kaldırdığında Özgür’ün meraklı gözlerle kendisine baktığını gördü.
“Yoruldum” dedi burukça. “Çabalamaktan, ikna etmeye çalışmaktan, dua etmekten, hayal kurmaktan, geri çevrilmekten, kendimi anlatmaya uğraşmaktan, bağırmaktan, bağırmaktan, bağırmaktan ama en çok da duymazdan gelinmesinden yoruldum..” İki Damla yaş süzüldü. Özgür yutkundu. Hiç bir şey söylemeden kıza bakıyordu öylece, ne hissettiğini bilmeden, acıyarak belki.. “Sen gördün son iki yılımı; ruhumla boğuşup, sorularımı uyutup nasıl sabahı ettiğimi, ne xanax’lar eskittiğimi, ne sokaklar ezberlediğimi.. Yanımdaydın Özgür, sen gördün, sen bilirsin.”
Başını, onaylar gibi hafifçe aşağı yukarı götürdü delikanlı. Kızın gözlerindeki yaşlar bir tiren istasyonunun boğuk hüznü gibi, sessizce dökülmeye devam ediyordu; raylarının kahverengisini gözlerine saklayarak, ardında uzun uzun sırlı yollar bırakarak.. Fısıldayan kızın dudaklarından dağılan kesik kesik cümleleri anlamakta zorluk çekse de genç adam, hatta o ‘Korkma Ben Varım’ diye sarıldığı romandaki gibi ‘Söylediği çoğu şeyden tek kelime anlamasa bile’ kızı can kulağıyla dinlemeye devam ediyordu.
Ellerinin çizgisini, karşısındaki kızın küçücük ellerinin çizgisine tıpatıp uydurdu avuçiçlerini birleştirerek. Bir eliyle Özgür’ün elini sıkıca tutan Yağmur, diğer eliyle yastığın altındaki mendili ararken devam etti.
“ Gözümün içine baka baka ‘bizim istediğimiz olacak’ diyorlar yıllardır. Bana inanmıyorlar Özgür, beni dinlemiyorlar, beni duymuyorlar.. Sadece 6 ayda 15 kilodan fazla kaybettiğimi gözleriyle görüp, yemekler kötüdür diye yoran bi aile; bana ne kadar şans verecekti ki gerçi.. Ne istediğimi,nasıl yaşamayı hayal ettiğimi bana sormadılar Özgür, hevesimi kursağımda bile bırakmadılar, heveslerim önümde ve ben bir ömür oruçluyum artık.. Ezanımı okumadılar Özgür, özgürlüğümü aldılar, senden başla kimseyle konuşamam çünkü senden başka her şeyim artık hiçbir şey.. Bi bu oda kaldı geceleri benim olan, bi sen..”
Özgür yavaşça nefes verdi kızın eline aldığı mendilin safran sarısına takılırken gözleri. “Sıkma o güzel canını Yağmurum benim.. Alır karşına alır konuşursun, anlamazlar mı?.. Avukat olmak istemiyorum, dersin, ha orada okumuşum ha burada, dersin.. Tiyatro böyle bi tutku işte, ben aşık olduğum alanda başarılıyım, dersin.. Hem şu tiyatro okulundan gelen teklifi de söylersin olmaz mı, araya şu geçenki sanat atölyesinden aldığın birinciliği, burslu okuyacağını sıkıştırıverirsin yağmur gözlüm; hukukta olsan yine sınıfta kalacağını, ömrünün hazan olacağını eklersin sonra..”
“Yollarına ne diller döktüm Özgürüm ah..” diye kesti delikanlının zoraki tesellisini Yağmur hıçkırarak. Sesi iyice boğuklaşmış, söyledikleri daha da anlaşılmaz olmuştu. Bir taraftan duyulmasın diye fısıldayarak konuşmaya çalışıyor, bir taraftan da yalnızca anlatmak istiyordu, içindekileri dökmek, Özgür’le bile olsa paylaşmak, hüsranına birini şahit tutmak sadece..
“İstedim ki yeniden başlayayım Özgür, istedim ki hayallerimin peşinde olayım, denize yakın olayım mesela.. Adımın kaderi gözyaşı, ben artık güleyim istedim be Özgür..”
Genç adamın boğazına “Gidelim buralardan..” düğümlendi kaldı, diyemedi. Yağmur onun her aklından geçeni bilmiyor muydu nasılsa. Sustu.
Kız, sarılıp bağıra bağıra ağlamak istedi bi an. “Ya annem içeri girerse aniden” dedi, “Yatmalıyım”
“Üzülme” diyebildi Özgür. “Seni çok seviyorum ve her zaman yanındayım, ne zaman istersen çağır gelirim, ben senin en iyi arkadaşınım unuttun mu..” dedi. “ En iyi arkadaşım benim.” diye tekrarladı kız burukça. Sağ eliyle yastığın kenarından tuttu, hafifçe dikleştirdi, yaştığın ucunu başını hizasına getirdi, iki eliyle sımsıkı sarıldı yastığına ve iç çekti hıçkırığında boğulurken. Acıdı haline, acıdı kimsesizliğine.. Yastığı parçalayacak kadar sıkıca sarmıştı kolları ile. “Özgürüm” diye fısıldadı yastığın kenarına doğru: “ İyi ki varsın”.
Özgür yavaşça nefes verdi kızın eline aldığı mendilin safran sarısına takılırken gözleri. “Sıkma o güzel canını Yağmurum benim.. Alır karşına alır konuşursun, anlamazlar mı?.. Avukat olmak istemiyorum, dersin, ha orada okumuşum ha burada, dersin.. Tiyatro böyle bi tutku işte, ben aşık olduğum alanda başarılıyım, dersin.. Hem şu tiyatro okulundan gelen teklifi de söylersin olmaz mı, araya şu geçenki sanat atölyesinden aldığın birinciliği, burslu okuyacağını sıkıştırıverirsin yağmur gözlüm; hukukta olsan yine sınıfta kalacağını, ömrünün hazan olacağını eklersin sonra..”
“Yollarına ne diller döktüm Özgürüm ah..” diye kesti delikanlının zoraki tesellisini Yağmur hıçkırarak. Sesi iyice boğuklaşmış, söyledikleri daha da anlaşılmaz olmuştu. Bir taraftan duyulmasın diye fısıldayarak konuşmaya çalışıyor, bir taraftan da yalnızca anlatmak istiyordu, içindekileri dökmek, Özgür’le bile olsa paylaşmak, hüsranına birini şahit tutmak sadece..
“İstedim ki yeniden başlayayım Özgür, istedim ki hayallerimin peşinde olayım, denize yakın olayım mesela.. Adımın kaderi gözyaşı, ben artık güleyim istedim be Özgür..”
Genç adamın boğazına “Gidelim buralardan..” düğümlendi kaldı, diyemedi. Yağmur onun her aklından geçeni bilmiyor muydu nasılsa. Sustu.
Kız, sarılıp bağıra bağıra ağlamak istedi bi an. “Ya annem içeri girerse aniden” dedi, “Yatmalıyım”
“Üzülme” diyebildi Özgür. “Seni çok seviyorum ve her zaman yanındayım, ne zaman istersen çağır gelirim, ben senin en iyi arkadaşınım unuttun mu..” dedi. “ En iyi arkadaşım benim.” diye tekrarladı kız burukça. Sağ eliyle yastığın kenarından tuttu, hafifçe dikleştirdi, yaştığın ucunu başını hizasına getirdi, iki eliyle sımsıkı sarıldı yastığına ve iç çekti hıçkırığında boğulurken. Acıdı haline, acıdı kimsesizliğine.. Yastığı parçalayacak kadar sıkıca sarmıştı kolları ile. “Özgürüm” diye fısıldadı yastığın kenarına doğru: “ İyi ki varsın”.
Bi tıkırtı daha, sokaktan mı evden mi geldiği belirsiz. Elleriyle gözyaşlarını alelacele sildikten sonra yastığı düzeltti ve hızla yatağa yattı. Göz kapaklarını sıkıca kapatıp fısıldadı tekrar: “İyi ki varsın Özgür”
Tam o esnada kapı açıldı ve içeri tüm tedirginliğiyle babası girdi. Fısıldamaları seçebilmişti besbelli, bir şey yakalamak istercesine odayı inceledi. Yüzü duvara dönük olan kızının uyuduğuna emin olduktan sonra odayı bakışlarıyla bir defa daha kolaçan etti, pencere kapalı mı diye dikkatle baktı, kapalıydı. Kapıyı aralık bırakarak çıktı. Genç kız, hızlı kalp atışlarına karışan nefesini verdi, gözlerini açtı.
Yağmur’un yastıklarda kuruyan gözyaşı vardı. Yağmur’un umutları vardı. Onu dinleyen, ne zaman adını dile getirse yanına geliveren dünyalar tatlısı bi en iyi arkadaşı vardı.
Yüzünü duvar tarafına döndüğünde tarif edilemez bi iç sıkıntıyla boğuşsa da geceleri, ne zaman istese baktığı boşluğu Özgür’ün doldurabileceğinden emin olmanın rahatlığıyla gözlerini ağır ağır kapadı.
‘Özgür’, dedi içinden. ‘Eğer gerçekten senin gibi biri varsa bu dünyada, ben inanıyorum ki bu mahvolmuşluğun hatrına, tanrı seni karşıma en az bir defa mutlaka çıkaracak en iyi arkadaşım benim..’ dedi. İnsanın hayali de olsa birine derdini anlatabilmesi……….
Gözlerini kapatmasıyla tiyatro sahnesinin ışığının yanması bir oldu. İstemeyerek okuduğu hukuk fakültesine, annesine babasına rağmen sahnede olduğunu ve Özgür’ün en ön sıradan gururla onu alkışladığını hayal etti güzel kız gülümseyerek.
Kirpikleri titredi gözlerinden firar etmeye hazırlanan bir yağmur damlasıyla.
“Beni seversin tanrım, varsa bi hakkım onu kullanıyorum.. Tanrım mola!..” dedi rüya kapısını tıklatmadan önce, Osman Konuk’un dizeleriyle..
Tam o esnada kapı açıldı ve içeri tüm tedirginliğiyle babası girdi. Fısıldamaları seçebilmişti besbelli, bir şey yakalamak istercesine odayı inceledi. Yüzü duvara dönük olan kızının uyuduğuna emin olduktan sonra odayı bakışlarıyla bir defa daha kolaçan etti, pencere kapalı mı diye dikkatle baktı, kapalıydı. Kapıyı aralık bırakarak çıktı. Genç kız, hızlı kalp atışlarına karışan nefesini verdi, gözlerini açtı.
Yağmur’un yastıklarda kuruyan gözyaşı vardı. Yağmur’un umutları vardı. Onu dinleyen, ne zaman adını dile getirse yanına geliveren dünyalar tatlısı bi en iyi arkadaşı vardı.
Yüzünü duvar tarafına döndüğünde tarif edilemez bi iç sıkıntıyla boğuşsa da geceleri, ne zaman istese baktığı boşluğu Özgür’ün doldurabileceğinden emin olmanın rahatlığıyla gözlerini ağır ağır kapadı.
‘Özgür’, dedi içinden. ‘Eğer gerçekten senin gibi biri varsa bu dünyada, ben inanıyorum ki bu mahvolmuşluğun hatrına, tanrı seni karşıma en az bir defa mutlaka çıkaracak en iyi arkadaşım benim..’ dedi. İnsanın hayali de olsa birine derdini anlatabilmesi……….
Gözlerini kapatmasıyla tiyatro sahnesinin ışığının yanması bir oldu. İstemeyerek okuduğu hukuk fakültesine, annesine babasına rağmen sahnede olduğunu ve Özgür’ün en ön sıradan gururla onu alkışladığını hayal etti güzel kız gülümseyerek.
Kirpikleri titredi gözlerinden firar etmeye hazırlanan bir yağmur damlasıyla.
“Beni seversin tanrım, varsa bi hakkım onu kullanıyorum.. Tanrım mola!..” dedi rüya kapısını tıklatmadan önce, Osman Konuk’un dizeleriyle..