Cuma Ali Bursa – cumaalibursa@gmail.com
APARTMAN HALÜSİNASYONLARI – I
“apartman yalnızlıklarında silikleşen ruhlarımız, bol ışıklı alışveriş merkezlerinde karanlığa batıyor.” Diye geçirdi içinden Tarık, apartmanlarla çevrili karanlık bir çay bahçesinde. Sigarasından derin bir nefes çekip karşısındaki apartmanın beşinci katına doğru savurdu. Mutfak balkonunun sarı ve loş ışığından, uzun saçlı bir kadının aşağı doğru eğilmiş bedeni sarkıyordu, intiharı düşündüğü besbelliydi, beton zemine boş boş bakmasından.
“bu iyi” diye geçirdi içinden Tarık, “eğer intiharı düşünebiliyorsa hala yaşıyor demektir.”
Fakat gözlerine bakabilseydi, sonraki gün indirime girecek elbiseleri ve balkon demirine yaslandığında göğüslerinin nasıl göründüğünü düşündüğünü fark edebilecekti. Çok önce yaşamaktan vazgeçtiğini, ruhuna siktiri çektiğini bilebilirdi.
Ağır ve yorgun bir nefes daha çekti. Savrulan dumanın mı yoksa kendisinin mi yukarı doğru süzüldüğünü bilemedi. O andan sonra beşinci katın mutfak balkonundan aşağı bakan o kadın mıydı, kadının balkon korkuluğuna yasladığı için dolgun görünen ama aslında o kadar da dolgun olmayan göğüsleri miydi , yoksa bizzat kendisi miydi bilemedi. Belki de her şey mutfak balkonunun sarı ve loş ışığında gizleniyordu.
Yaşadığı bu belirsizlik anı ona bir arkadaşının kendisi hakkında söylediği bir sözü hatırlattı. Hafızası o kadar iyi değildi oysa ki, hatırlayabildiğine şaşırdı. Hafızasının iyi olmadığını düşünmesi ona kuzeniyle yaptıkları balık-porno-hafıza üçlüsü hakkındaki esprilerden birini getirdi, hafif sırıttı bu yüzden. Sonra bu şekilde anlamsız sırıtmalarının son zamanlarda sıklaştığını fark etti. Böyle giderse insanların, onun hafiften delirmeye başladığını düşüneceklerini, daha doğrusu fark edeceklerini geçirdi içinden. Ama bu durumu önemsemedi. Önemsemediği daha bir dolu şey vardı ve diğer insanlar bunları ölümüne önemsiyorlardı. Bu durumu da önemsemedi.
Şu arkadaşının kendisi hakkındaki sözlerini düşündü. “sen kapalı bir kutu gibisin” miydi, yoksa “söylediklerin fazla çelişkili, çok fazla karamsarsın” mıydı, “seni seviyorum” muydu tam olarak emin olamadı iyice düşününce. İyice düşününce bunun bir öneminin olmadığını mırıldandı.
Hayatta o kadar yol varken aynı yere çıkan, o kadar anlam varken bir tek şeyden çıkarılabilen, o kadar karanlık nokta varken ışık tutulamayan… Hal böyleyken kendisi nasıl kesin konuşup düşünebilirdi ki? Aslında gerçeklerin de bu ışık tutulamayan karanlık noktalarda olabileceğini geçirdi içinden, hatta bu karanlık noktalara zaten ışık tutmaya çalışmak gereksiz diye düşündü, belki gerçekler karanlığa aitti.
Bütün bunları bir kenara bırakıp yanındaki kadını aradı gözleri ama yoktu kadın. Bir iki bakındı etrafına ama yoktu, o daracık balkonda nereye kaybolmuştu acaba? Önünden geçen bir karasineği fark etti. Sanki balkon korkuluğuna yaslandığı için dolgun görünen ama aslında dolgun olmayan göğüslere sahip bir kadına benzetti, yok canım daha nelerdi…
Sonra kendi göğüslerine takıldı gözleri, sanki balkon korkuluğuna yaslandığı için dolgun görünen ama aslında o kadar da dolgun olmayan göğüslere sahip bir kadının göğüsleri gibiydi. Aşağı doğru eğildi beton zemin sokak lambasının ışığıyla aydınlanıyordu. İlerisindeki çimenler henüz bu sabah derilmişti sanırım, ıslak çimen kokuyordu çünkü hava. O da böyle düşündü…
Sanki çimenler beton zeminle anlamsız bir paralellikte yayılıyordu, ikisinin de sabit bir birlikteliği var gibi geldi o an ona. Biri toprağa bağlı yaşayabiliyordu, hayatı toprağa bağlıydı. Diğeri ise, toprağı yok etmeye cıkmış bir tusunami dalgasının neferlerinden biriydi. Toprağın üzerinde ama toprakla beraber üzerinde ne varsa yok etmek için yola çıkmış…
Hal böyleyken, bu iki düşman taraf nasıl olurdu da seviyeli bir ilişki içinde olabilirlerdi? Az daha eğildi aşağı doğru, tam kestiremedi, inip vakayı yerinde incelemesi gerektiğini düşündü…
Önündeki duman bulutu dağılmak üzereyken az ilerisinde, o beton zeminde, henüz o sabah biçilmiş çimenlerle kesişen ve anlamsız bir paralellikte yayılan düz ve sert zeminde etrafa saçılan, kan, beyin ve et parçalarının kızıllığı ayılmasına yetti. İşte toprağın üzerinde yaşayan ne varsa yok etmek için yola çıkmış ordunun yeni zaferi. Kalktı, hesabı ödedi, düz, soğuk ve sert beton zeminde yürümeye başladı, kalabalık ve meraklı bir kalabalığın arasında. Tek istediği bira yalnız kalabilmekti oysa ki.
sonra alı al moru mor bir düş bahçesinde
sonra alı al moru mor bir düş bahçesinde
sonra alıç mayhoşluğunda bir dağ eteğinde
sonra çiğdemler çiçekler anneciğim
sonra yorgun ve hak edilmiş bir gün batımında
on yaşımda sevdalandım ben anneciğim
küçük yaşta aldım sazı elime babacığım
kimseler bilmedi gizli gizli sayıkladığım adı
dam üstünde yıldız sayıp uyuduğum
kınalı ellerim çocukluk arkadaşlarım
bunlar bir bir hatırımda
ve sen bütün bunları
bir kenara not et sevgilim
seni seversem dünya güzelleşecekmiş
beni seversen dünya güzelleşecekmiş
dünya güzelleşemese de
gözlerin ne kadar güzel sevgilim…
APARTMAN HALÜSİNASYONLARI – II
Mavi okyanus
Sarı çöl
Yeşil orman
Gri bozkır
Dört duvar
Dört kahrolası apartman duvarı
Sarıyor çevremi
Her kımıldayışta daha dar
Daha
Daha
Daha…
İçsel çığlıklar
Boğuk haykırışlar…
Mavi okyanus
Sarı çöl
Yeşil orman
Gri bozkır
Dört duvar
Dört yıkılası apartman duvarı
Soğuk, tepkisiz, sessiz…
Ben çıldırana kadar
Her defasında daha dar
Daha
Daha
Daha…