Anaokulum sensin, kemiklerimin içindesin. Çocukluğumda sarı rengine vurulup; kırmızınla yanıp tutuşurken Slav kızlarını peluşlaştıransın. Tarih kokan renklerinde sarı, kırmızı, siyah ve beyaz olduğunu söyleyen taksi canavarı amcam ve Federal Almanya’nın antrenman eşofman üstüyle, altı gömlekli baba vesikalığımsın. Nekketsu Soccer League oynadığım 55 ekran Telefunken televizyonun sol üst köşesinde, çakı satan seyyar amcaların yoğun duyguyla, duygularıyla sattığı yapıştırma armadaki heyulasın.
Ümit Davala’nın rap kaseti, gönlümün sultanısın. Balkonumuzun dibinde yellenen asılmış fenerbahçe bayrağının deliklerinden üfürüğüm, ilkokulda müdüre kaptırdığım sarı kırmızı tribün borazanım; ciğerlerimsin. Karlı günlerinde İstanbul’un, tanıdık çevik kuvvetleriyle ilk koltuğuna kavuştuğum.
Konfeksiyon çalışanlarının kimyası duyduğu arabesk parçalarda nasıl değişiyorsa, işte öylece uzun yol gemilerine kadar baktıransın gözlerimi. Canım Galatasarayım, sen Dublin’in yemyeşil kırlarını kahvehane masası örtüsü yapıp, okeye 4. yıldızınla beni o başkentimiz, Kopenhag’a en yakın zamanlarımda yalnız bırakmayanımsın. Kalbimin çatallarını, 90’larını titreten sen, gölgede ve güneşte Galatasarayımsın. Sen, şampıyon olacaksın.