Buğra Kavukçuoğlu – 29.7.2009 – bkavukcuoglu@windowslive.com
Anneme her sorduğumda ‘koyduğun yerdedir’ cevabını vermesinden dolayı alışmıştım belki de, kaybettiklerim için aynı yere bakmayı ya da annem koyduğum yeri unuttuğumu tahmin edemiyordu. İşte bir şekilde ben bulamıyordum.
Bu seferki ne kumandaydı ne de kitap ayracı(kitap ayraçlarını hiç bir zaman kaldığım sayfaya koyamadım ben, hep sayfa numarasını ezberledim, hep unuttum).Bu seferki bir hayattı,dolaylı yoldan belki olabilse de, benim hayatımdan bahsetmiyorum.Ya da bir başkasınınkinden. Bir hayattı sadece, herhangi birine ait olmayan, kendiliğinden süregelen ve hepimizin ondan,tükendiğimiz anlarda hayat çaldığımız bir hayat.
Dilencilerin üzerimdeki duygu sömürüsü yükünü yenemediğim gibi, en ufak göz temasını bile kaldıramıyordum bu aralar. Bu aralar karışık bir deniz, bulanık suyuyla içimde boğuluyor desem sadece edebiyat yapmış olmam,bir nebze betimlemiş de olurum kendimi. İşte bu haldeyken,aidiyetsiz hayattan hayat çalarım ben, nefes alırım, gülerim. Nefes aldım,güldüm ama bulamadım işte onu, ne koyduğum yerde vardı ne de başka bir şey ararken tesadüfen ona rastladım, sırf bir gıdım hayat aradım durdum,yatağın altından, geri dönüşüm kutusuna kadar,aradım, durdum.
Vazgeçtim önce, çünkü o sırada ayaktaydım ve ayakta durmaya devam edebiliyordum. En laleli devirlerimde bile o kadar güçlü hissetmemiştim kendimi, en güzel kokan günlerimde, uzanıyordum çünkü bir başka hayatın yanında. Sonra ayakta durmak bir şey getirmedi bana, yoruldum, annem geldi,ne oldu dedi, oturdum.
Koyduğum yerde yok anne;
Hayat nerede?