ErkG – erkan_che@hotmail.com
Bu gördüklerinin hiçbiri değilim. Yağmur damlaları gibi çabuk yitiyor insanlar. Çok fazlalar, hazırlıksızlar. Ama bir ses olurlar sonunda ve kimse duymaz bu trajedideki son haykırışları. O da karışır gider. Çok fazla ses var. Tek ses boğulur gürültüde; ama gürültü bu tek sesten başka nedir?
Bu duyduklarının hiçbiri değilim. Silinip gidiyor sesler de günler gibi. Ve her anı bir fotoğraf karesine sığan şu yaşamım, hiç aldırış etmeyen –daha doğrusu zaten aldırış edemeyecek kadar sarhoş olan- şu dünyanın bir eğlencesi mi? Rasgele söylediği bir şarkının savurduğu mısrası? “-HİÇ DEĞİL-” İşte demek istediğim bu!
Hasta olmak istemiyorum. Sağlıklı olmak benim için önemli. Her anımda kendimi öldürebilecek kadar güçlü olmak istiyorum.
Yaşamı seviyorum. Çünkü olmaması gerektiği hiçbir anı kendinde taşımıyor. Yaşamı gerçekten seviyorum, samimi.
“Olmak” istiyorum. Odamdayım. Bir yığın şeyin içinde, üstünde ve yanındayım. Her şey çok sessiz. Birbirimize bakıyoruz saatlerce. Aralarında ve ortalarındayım. İçlerinde ve dışlarında. Bir tasarım olmak istiyorum, gerçek bir tasarım. Ve olmak; ve gerçekleşmek istiyorum. Kurmak istiyorum. Ne savrulmak ne de kapılmak istiyorum. Bir oya gibi işlemek istiyorum geleceği. Her şey belirsiz ve her şey henüz hiçbir şeyken, olabilirin ve olması istenenin, olabilirlikteki olabilirliğini, olması gerekenin zorunluluğuna çevirmek istiyorum. Ve her olabilir, olduğu anda, olduğu için –olmuş olduğu için– zorunlu değil midir? Zorunlu olmak istiyorum, çünkü kendimi olabilirlikler karşısında –yanında ve ortasında– seçici bir “ben” olarak tuttuğum sürece, her olabilirin benim için taşıdığı mükemmellik ideali, sürece katılıp siliniyor. “Keşke!’lik geçmişi” istemiyorum. Olabilir olmak istiyorum, çünkü kendimi zorunlu olana dönüşen, her olabilir kıldığımda, zorunlu olarak olabilirliklerimi, zorunlu bir tasarıma, seçimsizce –zorunlulukla– dönüştürmek istemiyorum.
Özgürlük olsa olsa seçimlerdir; seçimler, olsa olsa zorunludur.
Bu duyduklarının hiçbiri değilim. Silinip gidiyor sesler de günler gibi. Ve her anı bir fotoğraf karesine sığan şu yaşamım, hiç aldırış etmeyen –daha doğrusu zaten aldırış edemeyecek kadar sarhoş olan- şu dünyanın bir eğlencesi mi? Rasgele söylediği bir şarkının savurduğu mısrası? “-HİÇ DEĞİL-” İşte demek istediğim bu!
Hasta olmak istemiyorum. Sağlıklı olmak benim için önemli. Her anımda kendimi öldürebilecek kadar güçlü olmak istiyorum.
Yaşamı seviyorum. Çünkü olmaması gerektiği hiçbir anı kendinde taşımıyor. Yaşamı gerçekten seviyorum, samimi.
“Olmak” istiyorum. Odamdayım. Bir yığın şeyin içinde, üstünde ve yanındayım. Her şey çok sessiz. Birbirimize bakıyoruz saatlerce. Aralarında ve ortalarındayım. İçlerinde ve dışlarında. Bir tasarım olmak istiyorum, gerçek bir tasarım. Ve olmak; ve gerçekleşmek istiyorum. Kurmak istiyorum. Ne savrulmak ne de kapılmak istiyorum. Bir oya gibi işlemek istiyorum geleceği. Her şey belirsiz ve her şey henüz hiçbir şeyken, olabilirin ve olması istenenin, olabilirlikteki olabilirliğini, olması gerekenin zorunluluğuna çevirmek istiyorum. Ve her olabilir, olduğu anda, olduğu için –olmuş olduğu için– zorunlu değil midir? Zorunlu olmak istiyorum, çünkü kendimi olabilirlikler karşısında –yanında ve ortasında– seçici bir “ben” olarak tuttuğum sürece, her olabilirin benim için taşıdığı mükemmellik ideali, sürece katılıp siliniyor. “Keşke!’lik geçmişi” istemiyorum. Olabilir olmak istiyorum, çünkü kendimi zorunlu olana dönüşen, her olabilir kıldığımda, zorunlu olarak olabilirliklerimi, zorunlu bir tasarıma, seçimsizce –zorunlulukla– dönüştürmek istemiyorum.
Özgürlük olsa olsa seçimlerdir; seçimler, olsa olsa zorunludur.