KAFİ
Rüya her gece ziyarete gittiğiniz değil, bir kişi, benliğimle alakası olmayan ama ona karşı sevgi beslenen biri ve şahit olduğum bir sevgi.
Bir diğeri de var, portekiz hikâyesini yüzeysel geçtin dedi, sizle paylaşmalıyım ama kendime diyorum ki neyi değiştirecek bu paylaşım olsun, değiştirmeden…
Size bisiklet günlüğümle anlatmaya başlayacağım arka fonda bir filmin dizelerinden dökülen şu sözler:
“in this world a man, himself is nothing…” saklamaya lüzum yok the thin red line orda söylenen gibi “… i’ve seen a world…” .
Hatırlıyor musun, sarılışımızı.
Kaigomai-kaigomai…
Anlatamaz isem… Senle var oldum yaşamanın inadına. Balkondan yolunu gözlediğim ilk benliğine kaçışını, nasıl da endişelenmiştim ne oldu diye. Yalnız kalman lazımdı, sen söyledin bana kendi zamanımı ver diye. Bilebilir miydim bu denli güçlü bağlandığımı sana, evet biliyordum ondan ölümü göze aldım ya. Ama sen bilmiyorsun değil mi öldüğümü. İşte itiraf ettim, evet ben yokum artık. Bir ipte sallandı boynum, ağlayanlarım oldu birkaçı unutmayacak beni, gerisi…
Adını marla koydum, sen biliyorsun neyin yerine olduğunu, nasıl da… Bunu size söyleyemem.
Anlatmaya başlamak lazım.
Hanginiz kovulduğunuz bir eve geri gittiniz, hanginiz ayrılmak isterken onun arkasından dönüşüne tanık olup gözyaşlarınızı bıraktınız? O zaman bu edebiyat sizin lügatinizden. Biliyor musun gelmiyor içimden gelmek yazmak.
Sadesi ben sevdim, sevildim. Gerisi benden yok öte size, sadece kendime var.
Gerçek bir rüya:
“Bilebilir miydim o zaman beklemenin sabırsızlığını, eğer sevmemiş olsaydım”
Neden bunu yapıyorsun “soruma verdiği cevap şeytanın rüyamda, insan kılığında ve birine âşık. Diyaloglarımız oldu sırtı bana dönük bir deniz kıyısında. Aklımda kalan sadece son sözü. Demek o kadar güçlü ki…
Bir diğeri de var, portekiz hikâyesini yüzeysel geçtin dedi, sizle paylaşmalıyım ama kendime diyorum ki neyi değiştirecek bu paylaşım olsun, değiştirmeden…
Size bisiklet günlüğümle anlatmaya başlayacağım arka fonda bir filmin dizelerinden dökülen şu sözler:
“in this world a man, himself is nothing…” saklamaya lüzum yok the thin red line orda söylenen gibi “… i’ve seen a world…” .
Hatırlıyor musun, sarılışımızı.
Kaigomai-kaigomai…
Anlatamaz isem… Senle var oldum yaşamanın inadına. Balkondan yolunu gözlediğim ilk benliğine kaçışını, nasıl da endişelenmiştim ne oldu diye. Yalnız kalman lazımdı, sen söyledin bana kendi zamanımı ver diye. Bilebilir miydim bu denli güçlü bağlandığımı sana, evet biliyordum ondan ölümü göze aldım ya. Ama sen bilmiyorsun değil mi öldüğümü. İşte itiraf ettim, evet ben yokum artık. Bir ipte sallandı boynum, ağlayanlarım oldu birkaçı unutmayacak beni, gerisi…
Adını marla koydum, sen biliyorsun neyin yerine olduğunu, nasıl da… Bunu size söyleyemem.
Anlatmaya başlamak lazım.
Hanginiz kovulduğunuz bir eve geri gittiniz, hanginiz ayrılmak isterken onun arkasından dönüşüne tanık olup gözyaşlarınızı bıraktınız? O zaman bu edebiyat sizin lügatinizden. Biliyor musun gelmiyor içimden gelmek yazmak.
Sadesi ben sevdim, sevildim. Gerisi benden yok öte size, sadece kendime var.
Gerçek bir rüya:
“Bilebilir miydim o zaman beklemenin sabırsızlığını, eğer sevmemiş olsaydım”
Neden bunu yapıyorsun “soruma verdiği cevap şeytanın rüyamda, insan kılığında ve birine âşık. Diyaloglarımız oldu sırtı bana dönük bir deniz kıyısında. Aklımda kalan sadece son sözü. Demek o kadar güçlü ki…