Hebrew-hebrew@sizofren.im
-Yanlış zamanda ve yanlış diyarın dar sokaklarında görenleri hayret içinde bırakan bir adam dolaşmaktaymış. Güneşli havaya rağmen adamın üzerine yapışan sırılsıklam trençkotunun altından salyangozun ilerledikçe sıvılarını arkasında bırakmasına benzer şekilde su sızdığı rivayet ediliyor. Kimi iddialara göre de adamın atkı ve gözlüklerle gizlediği suratı sürekli eriyen ama asla bozulmayan buzdan bir büst gibiymiş.-
Burası küçük bir kasaba ve tuhaflıkların daha da tuhaflaşarak hikaye edilmesi insanımızın sınır tanımayan hayal gücünün bir sonucu olarak sık rastladığımız bir durumdur. Fakat ladin ormanına doğru gezintiye çıktığım bir öğle vakti nehrin kıyısına doğru öyle bir manzarayla karşılaştım ki gördüklerimde gerçeklik arayışına girmeksizin o şeye doğru yürüdüm. Beni fark edince istifini bozmadan elini uzattı, ister istemez tokalaştım. Görünürde adam sudan ibaretti ve bedeninin her noktasından oturduğu kayanın bitişiğindeki nehre doğru süzülmekte olan bir akıntı söz konusuydu. Fakat tokalaştığımız vakit adamın eli formunu kaybederek elime döküldü. Uzun berrak saçlarına uzanmak için beni bıraktığında tekrardan eline kavuşmuştu. Ben ıslak elimi korkuyla giysilerime sürterken buraya ait olmayan diyarlardan geliyormuş gibi duyulan sesiyle “Ne diye bu kadar şaşırdın anlayamadım” dedi küstahça. Yüzüne boş boş baktım. Devam etti:
“Aslında seninle tanışmıştık, uzun zamandır da etrafında dolanıyorum. Beni fark etmen için illa poz mu vermem gerekiyordu yani?”
Şaşkınlığımı unutarak hemen kendimi savunmaya giriştim: “Bir tür sapıksın o zaman?”
gülümsedi, “Beni insanca niteliklerle tanımlayarak hakkımda herhangi bir malumata erişme ihtimalini azalttın, o yüzden artık sana karşı gizemli bir tavır takınacağım.”
Ona insan formunda göründüğünü hatırlatarak üstün gelmek istedim. Bunun üzerine hemen ağacın kovuğuna dalıp kovuğun şeklini aldı. Artık tam bir sıvı kıvamına bürünmüşse de tarif edemeyeceğim kendine has bir canlılığı vardı.
“Sana insan olarak göründüm zira az önce de belirttiğim gibi başka türlü beni algılayacak kapasitede olmadığını bizzat kanıtlamış bulundun. Hemen suratını asma. Ne idüğü belirsiz bir şeyim en nihayetinde, ama madem kırılıyorsun sana ciddi bir üslupla sesleneceğim.” Dedi ve kovuğun içinde buz tuttu. “Fark edilme aşamasını geçtiğimize göre esasında bana ulaşımını kolaylaştıracak olduğuna inandığım gizemli söylevime başlıyorum beni iyi dinle. Kimi zaman kayıtlarda adım Aziz Akar olarak göründü. Beni Saint Aqua olarak bilen bir topluluk da var oldu. Bunun çeviri hatası kaynaklı türevleri artırılabilir. Esas adımı şimdilik öğrenemeyeceksin. Ben sudan geldim ve suya gidiyorum…”
“Peki, sudan sebeplerden sudan sonuçlar doğar mı?”
“Ha ha ha, cıvıttığına göre bana çözünme izni vermiş olmalısın.” Önce eridi hemen sonrasında tekrardan insan formuna bürünerek yanımdaki kayaya oturdu. Yakaladığımız sıcaklık ikimizin de işini kolaylaştırmıştı. Sürekli bir akış halinde olmasına rağmen bozulmayan omzuna dokundum ve parmağım omzunda ufak bir girdap hissi veren bir delik açmış bulundu.
“üzerimde tuhaf deneyler yapma beni korkutuyorsun.” dedi alaycı bir tavırla. Güldüm, ne yani şimdi ben mi sapık olmuştum. Bir süre sadece estetik bir haz alarak onu izleyip ve suyun sesine dalmama izin vermişti. Sonra yeniden bilim adamı perspektifime geri dönerek onun yaşını öğrenmek istedim.
“ben sonsuzum, bunu normalde anlayamazsın lakin huzurunda dikilen sıfatım en azından sonsuzluğu sezebilmene yardımcı olur diye düşünüyorum. hiçbir zaman genç ya da ihtiyar olmadım lakin gördüğün üzere bir miktar yaşlıyım” diyerek ıslak ve şakacı kolunu kafama değdirip bende soğuk duş etkisi yarattı. Şapşal bazen ne kadar istese de gizemli olamıyor diye düşündüm, nihayetinde saydamlığın ete kemiğe bürünmüş haliydi. Fakat bir süre sonra onda kendi aksimi izliyor olduğumu fark ettim. Bunu anlamış gibi gözlerini bana dikti. Mevzuyu geçiştirmek kaygısıyla “bakma bana öyle ıslak ıslak” deyip sırıttım. Fakat yemedi.
“senin adlandırılamaz* ı tecrübe etmeni tercih ederim biliyorsun. Bende insana ve kendine dair olanı yaratmaya çalışarak kendinden başka hiçbir yere varamazsın ve bu beni yok eder. -elbette sana apaçık görünmemin tek koşulu senin tecrübendeki alışkanlıkların katılaştırdığı bir hale bürünmemdir, fakat esasen ben orada değilim.”
Gerçekten üzüldüğünü hissettim o yüzden bu konuda daha özenli davranacaktım. Özür dileyip gönlünü almak için ıslak yanağına bir öpücük kondurdum. Bu, dudaklarımda öyle bir tat bıraktı ki onu sonsuza dek kana kana içmek istedim. Algıladığım şey sadece bir lezzetten ibaret değildi, adeta onu yaşıyordum ve aynı zamanda yuttuğum parçada onun da beni yaşadığını hissediyordum. Sanırım dolaysız iletişim böyle bir şeye tekabül ediyordu. Ben sarhoş gibiydim, onun da hiç gitmeyecek şekilde tekrardan keyfi yerine gelmişti,
“Endişelenme yalnızca suyun azizliğine uğradın.”
“Bir deniz kızına dönüşüp seninle yaşayabilirim”
“Beğenmedim. Şu atinalı at-kadınlardan olsana, ya da sadece bir balık ol.
“Dalga geçme ben ciddiyim.”
Bu son lafıma çok güldük, suyla ciddi düşünüyordum daha neler. Oysa halihazırda aynı dünyayı paylaşıyorduk milyonlarca yıldır. Kimsenin mitolojik bir varlığa dönüşmesine gerek yoktu.