Cengiz Yılmaz- cengiz@solucanfanz.in
Ne zaman yalnız kalınsa, yani biz ne zaman okuyup bakmayı unutacağımız raflara kaldırsak saatleri, saman yaprakların kokusu sarhoş eder gece yarılarını.
Gece yarıları ki gitmelerin dümdüz taranır saçları. Soğuk rüzgarlara yer etmiştir her teli.
Gitmek ne içindir? Devrilen saatleri altımıza yol yapma isteği, sarsar içinde kalmalık konutlar yaptığımız koca şehri
Yalnızlığın kabullenişine eğilirken başım, ellerin bir bir çoğullaştırırken geniş zamanlı cümlelerimi, çalgılar çengiler çoğalır. Gitmeler, diyorum, gitmeler kalıp kabullenmeye fırsat bulamadığımız her anın endişesini kabullendirir. Kabullenişte korku da sakinlik de tanıdık.
Gitmeler, diyorum, pasaklı kız çocuklarının saçları gibi yollarda.
Güneşini gece düşündüğümüz aşklarının sesi kulak tırmalayan kadınlar tüylerini yoluyordu
bir tanesi aynayı hiç fark etmeden kırmışlar dedi
olur mu hiç pencereden katılanlar selamını kodu
ay ona bakıyordu
ay ona bakıyordu ama doğuran gündü
bir gün öncesinde kadınlardan, erkeklerden ve kadınları seven erkeklerden nefret etti
insanlardan ümidi daha sonra kesecekti – çünkü artık böyleydik
yer yarıldı ve tekrar tekrar sordu
“bilmiyorum” tepeden inme bir cevaptı
bir nefes daha
bir nefes daha öncesinde çırağın yolladığı pastan sağa dönecekti teker
ve kaptığı pastan çığlıkla tren
belli ki hepsi bu anı bekliyordu
ay buna bakıyordu
ve sessiz harfler hep bir ağızdan irkildi