Cemil Yılmaz
biraz fantezi yapmak gerekirse bu illa kurguyla ya da arabeskle sınırlanmamalı diyerek bir başka alternatife yönelmek taraftarıyım. fantezi halihazırda düşünceye eşlik eden bir fakülte olarak kabul ediliyor fakat düşünceyi yönlendiren bir öğe haline geldiği vakit ortaya çıkan ürün “metafizik” diye yaftalanıyor. fakat fantezi alışılmış/kabul edilmiş olanın bir adım ötesine uzanan bir adım olarak düşünülürse önümüz biraz daha açılmış olur. hem zaten metafizik kelimesi de esasen fizikten sonraki kitabı tanımlamak için kullanılmıştır. artık bu kadar laftan sonra gönül raharlığıyla atıp tutabilirim.
çok basit bir soyutlama üzerinden başlamak gerekirse, benim nazarımda cisimleri iki boyutlu objelerden ayıran en dikkat çekici özellik cisimlerin benzer iki parçadan oluşmasıdır. bu benzerliğin mükemmel derecede simetrik olması gerekmiyor, fakat algıda simetriyi çağrıştırdığı doğrudur. yani ortadan bir cismi böldüğünüzde birbirinin aksi halinde tekrar eden iki parçamız olur. şimdi mekandan zamana geçişi sağlayacak vasıtalardan birine denk gelmiş bulunduk: tekrar. öyle ki bir yüzey tekrar ettiğinde göz yeni bir boyutu algılamaya başlar. yeni bir boyuta geçerken burada kastedilen yalnızca 6 adet 2 boyutlu yüzeyin uygun formda birleştirilip bir küp elde etme işlemi değildir. öyleyse konuyu örneklerle açalım.
cisim diye hayal edilen her şeyin bir arkası, daha da önemlisi yanları vardır. bir insan figürüne yalnızca sağ profiline bakıldığında bile onun bir sol profili olduğunu zihin kurar. zira insan bu anlamda bir cisimdir. ya da bir suratın önden görünümünün resmini yaparken onun kısmen simetrik olan sağ ve sol gözünü yanyana dizmek bile zihinlerde 3 boyutlu bir cismi çağrıştırır, 2 boyutlu bir resme bakılıyor olduğunun altını çizmek isterim. yani simetrik figürler 2 boyutlu olarak karşımıza çıktığında dahi algıda bir üst boyuta sıçranmış olur. bunun illa bir cismin resmi olması gerekmiyor. mesela escher in tablolarında tekrar eden simetrik figürlerin algılanmasında bir derinlik söz konusu olur. şimdilik mekan açısından baktığımızda ortaya çıkan sav şöyle olacaktır, tekrar mekana boyut katar.
zamanda tekrarı ritim olarak ele alabiliriz. fenomenolojinin meşhur bir melodi örneği vardır; bir melodiyi tek tek notalar oluşturmaz, yani melodiyi parçaladığımızda tek başına melodideki do notasını dinlemekle, si’den sonra gelen do notasını dinlemek arasında büyük bir fark vardır. dolayısıyla melodide geçen do notasını anlamak için ondan önce gelen si’ye bakmak lazımdır vesaire. benzer durum tekrar eden notalar için de söz konusudur. do’dan sonra gelen bir do, ek başına dinlediğimiz bir do notasından farklı olacaktır, zira ardarda gelen dolar bir ritim oluştururlar. dolayısıyla baştaki do notasıyla, onu tekrar eden do notası aynı değildir. bu farklılığın sebebini cisimlerdeki boyutlarla ilişkilendirmek mümkündür. öyleyse denebilir ki, müzikte tekrar tek boyutlu değildir ya da bir nota tekar ettiğinde yeni bir boyuta geçilmiştir. dolayısıyla tekrar eden cisimler ya da zamanların matematiksel olarak ifadesi 1+1+1+1=4 şeklinde bir işlemden ziyade 1+2+3+4=10. pascal üçgeninin kurulumu da bu şekilde olur. öyle ki yeni bir boyutun ifadesi pascal üçgeni üzerinden yapılabilir.
zamanı mekansallaştırmak ya da matematikselleştirmek kimi görüşlerde zamanın gelmişine geçmişine küfretmeye tekabül edebilir. açıkçası analitik bir tavırdan kaçınmam, fakat zamanın matematikselleştirilmesi algısındaki analitik kavrayışının eksik bir kavrayış olduğunu düşünüyorum. eğer buradaki matematik daha iyi anlaşılabilirse zamanı matematikselleştirmekte bir beis görmeye gerek kalmaz. dolayısıyla zamanı matematikselleştirmemeyi tavır alanların aklındaki matematik “1+1+1+1=4” seviyesindeki bir matematiktir. sırf bu anlamda bir matematiğe katılmıyoruz diye tüm matematiği çöpe atmaya, ondan korkmaya gerek yoktur. devam edelim.
mekanın olmadığı fantastik bir evrende tekrar zamanda tahayyül edilebildiği gibi, bunun tam tersi olduğu durumda, yani zamanın durduğu bir evrende “tekrar” kendini mekanda görünür kılabilir. Dolayısıyla her türlü koşulda ayakta durabilecek güce muktedir bir kavramla yeniden tanışmış oluyoruz. dahası, tekrar hem mekanda hem de zamanda oluşan tezahürüne bir örnek var ki verilmezse tüm bu söylenenlerin hiç bir anlamı kalmaz: “koro”. iki benzer insan sesinin do notasını tekrar ettiğini hayal edin. bu örnek bana ister istemez çoğunluğun aznlığı sindirdiği bir demokrasi örneğini çağrıştırıyor. keza bu anlayışa göre, bir düşünce başkaları tarafından onaylandığında, yani bir başkasında tekrar ettiğinde boyut kazanıyor ve gerçeklik payı artıyor. yani bir odadaki 10 küsür insan karşılarında duran elmanın yeşil olduğunu iddia ederken bir tanesi kırmızı olduğunu düşnüyorsa elmanın gerçekte yeşil olduğuna, kırmızı iddiasıyla katılan arkadaşın da renk körü olduğuna inanılır. sürü psikolojisi de bundan farksız değildir. dolaysıyla tekrar gerçeklik algısını dürter. yani üç boyutlu bir poligon iki boyutlu bir kareye göre daha gerçek olarak algılanır. peki neden ve bu algınındeğişebilme ihtimali var mıdır? bir satır aşağıya sevimli bir örnek koyalım ve bitirelim.
mesela, oldu olası durmadan aynı ritmde tekrar eden bir la notası olsun. bu la notalarının ritmi hiçbir zaman aksamadığı için, ve doğduğumdan beri bu müziği dinlediğimden dolayı belki de bu müziğin varlığını fark etme olasılığım yoktur. yani bu öyle bir tekrar içerir ki, ne birlik, ne de gerçekliğin olduğu yerde ondan bahsedilir. bu tekrarın mekansal tezahürünü “nokta” olarak düşünebiliriz. noktanın gerçekte karşılığının olmadığı matematikçiler arasında söylenegelir. bu yaklaşım soyutluğunu vurguadığı gibi, noktanın üç boyutsuzluğuna da bir gönderme olarak anlaşılabilir. keza nokta sonsuzdur ve bölünemez, yani sonsuza dek sürüp gidecektir. dolayısıyla noktanın tekrarı söz konusu olduğunda, hem tekrardan kaynaklı bir derinlik söz konusudur ki bu artan boyut algısına bir göndermedir, hem de üç boyutlunun egemenliğine nazaran tek boyutlu olduğu kabul edilir, zira gerçeklikte işitilemeyen bir melodidir.