Tarih ve hikaye kelimelerine her ne kadar bu kullandığım dilde farklı anlamlar yüklense de tarihe kültürel etkilerle gurur ve hikaye sözcüğüne ise yalan, farklı dillerde bu kelimelerin aynı köklerden geldiklerine rastlayabiliriz.Velhasıl eğer kaynaktan tarih, yani dış kapsamı geniş olmayan ve betimlenen eylemleri , verileri ve durumları öznenin kendisi yaşamış,onların içinde yaşamlarını sonuna kadar sürdürmüş ve varolan tasarımı zihinsel herhangi bir dönüşüme uğratmış tarih yazarlarını kapsar ki buna kişisel serüvenin hikaye edilmesi adı da verilebilir. nGeçmiş olarak belirlediğimiz .kimine göre bir çizgisel bir ilerleme sürecinde en arkada kalan,kimine göre spiral bir çizgisellikte dönen kimine göre anlakların hatırlanması, hareket halinde olmanın verdiği devingenliği takip edememe ve buna bağlı olarak zihnin pozisyonel yani anları sabit bir duruma göre değerlendirme eğilimiyle aslında zamanın üzerinde yağmur biriktiren kümülüs bulutları gibi, hikaye anlatımı esnasında zihnin pozisyonlarını çizen,anlatan,aktaran ve dile döküldüğünde zamanla ve diyalektikle tekrar tekrar zamanı başka bir zamanın içinde yaşatma eğilimini içinde barındırır. Bu durum en çok hikaye edenin ki burada özne kavramını kullanmakta sakınca bulmuyorum .öznenin kişisel serüvenini anlatımı esnasında benliği zamana katarak aslında benliğin kendinden paralel konumda kalan bir zaman anlayışında tekrar ortaya çıkarılmasıdır ve eğer özne hikayeyi kaynaktan tarih anlayışıyla hikaye ederse, hikayeden başka bir benlik, onda bulunanlar,bağlantılar,yaşanmışlık üzerinden kişisel serüveni oluşturabilir bu durum öznelerin birbirinden bağımsız bir biçimde bir ortak geçmişe sahip olma eğilimleriyle örtüşür:Eğer anılar kuruyorsanız gizlice,keyiflice anda ne yapacağını şaşırmış antenlerini kaybetmiş karıncalar gibisinizdir.Sorarsanız Bağdat sormazsanız Roma bulunur. Ve eğer geçmişiniz benliğinizde bir benliğiniz geçmişinizde biz belki sessiz bir ben bizde ya da biz bir bende ise ne sorarsınız ne soramazsınız….