esraceengiz@hotmail.com Cengiz Yılmaz – Taksim
Tuvalet kağıdı yatakhanede ‘ibo’ kelimesinden de fazla olmak üzere istisnasız en çok kullanılan söz öbeğidir, Çanakkale’de hem evimdeyim hem tatildeyim ama lanet beyaz tuvalet kağıdı arıyorum def-i hacet etmek için,ararken bu kısımda yazılı olması gerekenler yerine ondan önce ne vardı N vardı,10 vardı diye düşünerek arıyorum ve mutfakta ulaşıyorum beyaz ruloya yatakhanede olduğu gibi elimde gidiyorum başarılı bir işlemden sonra sigaramı yakıyorum (redaksiyonda tekrar sigara yakıyorum, bu anı daha önce yaşamıştım sürekli bir DEJA VU hali) ve başlanılması,gereken yerden başlıyorum.
Bu dünyada boşluk yok kardeşim, rasyonel akıl diyede bir şey beynimin sol lobu.her şey bir soruyla başladı cevap veremediğim soruyla BENim gÖZLÜKlerim Nerede? Gözlük çift camdan oluşur o yüzden latin dillerinde çoğul kullanılır,insanın cevap veremediği bir soru olunca bu soru hızla form değiştiriyor bir anda felsefi bir soru haline geliveriyor, anlatıyorum felsefenin doktoruna, önce git bir muayene ol fiziksel bir şey değilse anlam dünyasındaki sorununu çözeriz diyor, saygı duyuyorum ve ilelebet bunu söyleyen felsefe doktoruna saygı duyacağım çünkü içten, içten pazarlıklı değil.Macera başlıyor.
Tavsiye ettiği doktara ulaşiıyoruz.Adam boş teneke, 10 dakika konuşuyoruz, bana abuk sorular soruyor,rasyonel cevap vermeye çalışıyorum, sonuç verdiğimiz kağıt parçaları cebine iniyor tam bir rezalet, daha içten sol kültürden karşı cins bir psikoloğa gidiyoruz neden-süreç-sonuç aynı, tek fark kadınsılığı. Kendime,başkalarına anlatmaya çalışıyorum,sonuçsuz.Gecenin tam üçünde sokak kazaNACAK diyorum bomba patlıyor, herşey etrafımda dönüyor, kontrol tamamen bende ama engelliyemiyorum.Siktiğimin gözlüklerini son gördüğüm yer Big Lebovvski filmiyle gözlerimin arası,gözlerimeyakın mercekler gelen ışınların sarı noktaya yakın bir yere düşmelerini sağlıyor,.Siktiğimin gözlüklerimin bulunduğu kabı son kez rüyamda gördüm, yataktan düştü kab, uyandım .Tabi ancak uzamda görürüm yok işte gözlükler, neden soruyorsun derken bile o soru form değiştirmiş sorduruyor kendini.Yatağı hatırlıyorum, iki tane çift kişilik iki yatak, birinde meinhoff var,sesini düşünüyorum, beynini bir kavanozda tutuyorlar, benim kafam hep saksıda, kenevir ektim sıra siyah lalede soğanıda sokaktan aşıracağım.Barda bir sahne gelir iki dizimde de güzel hatunlar, yaşayan bukovvski olduğumu söylüyor biri.Evden çıkıyoruz bir kapı kapanıyor,bir kapı açılıyor doktorun özel kliniğinde tuvaletteyim bir çıkış yok.Bir aralık buluyorum ve Bakırköy sokaklarında koşuşturma başlıyor.Bir nefes bali için koşuyorum, bağımlı değilim, doğru düzgün 1 nefes içmişliğim bile yok.Acildeyiz yani cila da.Bir grup görevli zihniyetli adam .kolluk kuvvetleri,polisi,imdatı,zarf getiren adamlar, bir cemaate mensup olduğu belli olan kadın müsveddesi.bense tanrıyı görmeye çalışıyorum (aynaya bakmam yeterliydi) daha çok ingilizce konuşarak sonra o kadın geliyor, hemşire devletin görevlisi bu benim ikinci hemşirem ilkini baz-morfin damarıma ilk girdiği anla ikincisi arasında saniyenin onda biri gibi bir sürede gördüm yeşil kıyafetli,esmer bu seferki beyaz,sorumluluğu alırsınız diyorum ve iğneyi kıçımın sol tarafına yiyorum.Son defa ayık haldeyim.Bir kapı daha hatırlıyorum Notre Dame’ın kamburu açtı gri kıyafetiyle cehenneme düştüm bir sürü insan durmadan kıpırdıyor ve konuşuyor.Bu cehennem cennet olabilir mi?
K BLOK KAT 2 K KARE nam-ı diğer servis Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi, öyle bir uyuyorum ki uyandığımda cennetteyim galiba uyurgezer halde Alex in elini sıktım, kapalısı var açığı var tribün gibi burda kimsenin ismi yok 10 dakikada bir değişiyor.Kapalıyla açığı ayıran iki kapı var, ama oradaki önemli fark hemşire odası, bir kere kapalıda kaldın mı hayatın yalan söyleyen bir doktorun ellerinde o yüzden sıkı sıkıya takip ediyorum. Hasta olmadığımı ispatlamak için hasta suyundan içmiyorum,orada verilen hapları attımlydı bir cennet oluveriyor,ilk kafa ilacını hastanede attım, birazda o yüzden kafa bi dünya geziyorum.
Burada genel normları oluşturan çoğunluğun deli dediği insanlar yatıyor, oysaki toplumda delirmeden kalabilmek asıl delilik , burda insanlara verilen bir kimlik yok , ilk verilen kimliği isimleri bile değişiyor durmadan, buradaki insanlar bir birlerini bir tek özgürlük için satarlar, işte o kadar.Ertesi gün tıp staj öğrencilerinin doktorla toplantısını basıyorum .Felsefe öğrencisi olduğumu ve felsefenin tıpı kapsadığını anlatıp bu toplantıya katılma hakkımın olduğunu açıklıyorum.Katılamasamda ilaç saatini açık tarafta doktorun kapısı önünde geçiriyorum.Doktor şikayetimi dinlerken ona felsefenin nezle,grip gibi bir hastalık olduğunu söylüyorum.Son hatırladığım doktor kapısıyla hasta bölümünü ayıran çizgide okuduğum üniversite rektörlüğüne dilekçe yazıyor olduğum. 48 saat doluyor.Öğrenci olduğumu ispatlıyorum, tek yenildiğim nokta verdikleri tedaviyi yani yasal uyuşturucuyu yani prozac toplumunu kabul ediyorum Kabul etmekle kabullenmek arasında ince bir çizgi vardır tıpkı bir karakter yaratmakla yani oyunculukla delilik arasındaki çizgi gibi, tatile girdiğimiz o günlerde kendimi tiyatro sahnesinde buluyorum eğer satranç analitik düşünmenin en kaba biçimiyse tiyatro en estetik biçimidir.Satranç tez , tiyatro anti-tez MATEMATİK(metafizik) sentez oluveriyor.Ziyarete gittiğimde hastanede kendi isteyerek kalan,çıkmayan şaire KISA MALTEPE alıyorum, diğerlerinede 2 paket sigara. Yolunuz düşerse mutlaka şaire uğrayın.
Cengizden tüm delilere dostça selamlar, DELİLERE ÖZGÜRLÜK!