senolerdogan77@yahoo.com Şenol Erdoğan – Kadıköy
Godard denen adam demiş ki: sinema saniyede 24 kere gerçektir. Derim ki: gerçek saniyede 24 kere yalandır.
Neye inanıyoruz: “tümüyle imgelemin kur- macası olan bir dünyaya” evet! Pekiyi yazarken yaratabiliyor muyuz, yoksa sadece bir “aktarı”mı bizimkisi. Belki sadece yaratım olmayabilir yazı ille de, lakin aktarım dahi olsa içerisinde aktarılandan öte aktaranın kendisine dairlik noktasında bir yaratım zerresi barındırmalı. Neden yazıyorum bunu, bunu yazarken yazı ile işim olmadığını bilerek yazıyorum. Aynı şekilde görüntünün peşi sıra yanlışıyım zira. Görüntünün amacı nedir, görüntünün amacı nedir mi, görüntücülerin amacı nedir mi??? yaratılmış olmasının söz konusu yeterliliğinde belirleyici olan ne -ya da tersi- . Görüntüyü ortaya koyduğumuz vak’ıt bir aktardır diyorum videodan bahsederken. Sonrada pekiyi videografiyi aktarıdan nasıl yaratı noktasına getiririm derken aktarırken yaratabilmenin mümkün- lüğünü tartışmak gerekiyor. Sonuçta yaratılanda aktarılandır diyerek kendime bir çukurda açabiliyorum tabi ki.
“yaşamın tüm yönleri farklılıklardır, farklılıklar/değişim- ler sergileyeceklerdir” hiçbir görüntü asla bir daha ^ sahip olamayacağım olandır. Hiçbir görüntü gözüm ve objektifimle ikinci bir defa göremeyeceğimdir. Ama objektifle kameraladığım görüntü -aynı zamanda anın o anki yaşamsal farkı_değişimi- sürek halinde yeniden seyredilebilir olduğundan dolayı değişimin içerisinde zaman ve mekan ile oynamış olacağım gibi farklılaşma içinde de başkalaştırılmış bir yeniden farklılaşım ortaya koyacağım; oysa bu sırası gelen anın dahilinde olan yeni bir farklılıktanbaşka hiç bir şey değildir. Kamera kavramlar dayatmaz Sadece Görür Sinema imgelerle düşünür Düşünen insanın kendini dönüştürmesi gibi o da dönüşür kamerada (film) gelmiş ve geçmişin düzenlenmesinden bahsediyoruz. Bu bakıyla yaşamımıza nasıl eğilebiliriz—ki— sadece sinemanın “alışıldık imge sekanslarımın dışında bir kurgulamaya götürebilir bizi. “duyguları standart ötesinde algılamak” sadece ve elbette sinemasal bir dünyada mümkünlüğü olan değildir. Deliliğin formatları bu noktada kesinlikle açıcı, ya da en azından aklıma t.tzara’nın yaptıkları, şiir okumaları geliyor.
Peki ya bunu yolda yürürken yapmak yada balkonda otururken, mümkün değil mi? Elbette mümkün. Liserjik asit almış bir bünyenin kurgu yapısı nasıl ki hiçbir sinematik mantığın asla yakalayamayacağı şekilde ilerlemekteyse vücudun salgı mekanizmasında – zaten- bulunan sınırı açıcı sıvılar bu iş için en önemli noktalardan birisi. Algı duvarları ile Huxleyin beynin eleme vanası dediği alanla oynadığımız müddetçe kurgunun sınırları deneyimlenecek olan bilinmeze doğru ilerler…
Sinema, gözün eylem klişelerinden kurtulduğu noktadır, tıpkı vücuttaki glikoz oranının düştüğü esnada beyne giden şeker ünitesi azaldığında oluşan vizyon değişikliği gibi.
Kendi inanılmaz imgelerimizi yaratmak için bize gereken güç vücudumuzda. Bu bir anlamda Bergsorfun “üst sinema”sına yakın. Zamansal kurguyu ve hatta bu kurgudaki kolajı yaşam içerisinde beynimizde oluşturmak bu tür aşkınlık hallerine varmak mümkün.
Beynimiz hiçbir şekilde mekanik bir faaliyet dahilinde hareket etmemektedir. İşte sanat insanları bu noktayı en iyi gören azınlığın çoğunluğunu oluşturmakta. Beynin klişelerinin dışına çıkarak “ötekileşmek en fazla sanat denen şeyle mümkün. Ki burada sanat – sanatçı kısmında bir yığın safsatayı çöpe atıyoruz. Felsefe şiir tarzı kamera vs vs vs zaman ve imge ile bize sunula dayatılan mekanik; yaşamsal kurgu sürecini değiştirme gücüne sahiptir. Zaten sanatçıların entelektüellerin toplum içinde ve hatta kendi içlerinde bir şekilde -az hiç vs- anlaşılama- ma algılanamama sebebi de budur.
Montaj yeni bir yaşam
Yeni bir yerküre dünya
Sanırım tanrısallığı buradan bu varoluş gücünden Varetme gücünden gelmekte Bir film esnasında insan gözü bir kayıt cihazıymışcası- na çalışır, aslında problemli olan insan gözü değil Algının kullanılabilirlik klişesi problem teşkil noktası, insanın sıradan algı dünyası. Bir karedeki mikro kareleri asla sokakta görmeyen göz inanılmaz ayrıntıları yakalayarak ve bunları hapsederek irdelemeden yer yutar görüntüyü.
Aslında sinema fotografik sosyolojik siyasi…olarak hiç bir şey sunmamaktadır sinema bize algımızın körlüğünü ispattan başka bişey sunmamaktadır. Sinema algımızın körlüğünü sunmaktadır. Sinema algı körlüğümüzün ispatıdır. Sinema bir temsil etme aracı olarak da kullanılmamalı Eş zamanlı süreci yansıtabildiğinden bi tek video dışarda tutulabilir.
Sinema yaratır çünkü aslında an ve an yaratmaktan başka bir şey ortada olmadığından sinemanın temsil etmesine odaklanmak yanlış… Görür ve bakarken de…. Göz hep yeniye bakandır.
İnsanın gözünün değemediği noktaya değen mekanik göz insanî bir gözden ve görme tekniğinden ötededir Tıpkı yaşama kıyasla montajın üstünlüğü gibi Ama ana ve tek sorun insanın -düşüklüğünün-düşük insanın- algı ve bakı sözleri ile olan sorunudur Göz yetersiz değil aksi aşkındır
Ama onların sürücüleri… Bakmaktan bakamayan Ağır ve ahmak Tembelleştirilmiş Çünkü insan öyle Kamera insan gözünün aşkınfiğidir
Gözlerin farklı algılama mümkünlüğü “görüyorum” ifadesinde görünenin görünen olmadığını haklı olarak ortaya çıkarır. Zira her göz kendince görecektir. Her göz farklı algılayacak ışığı ve oluşturduğu rengi, hele ki ışığa kesinlik getirmek mümkün değilken… hareket gördüğümüz şeyin ötesi ve tersi-mi- hareket -sanım ız- algı körlüğümüz-den başka ne ki-mi- …evet…
“sinemanın sunduğu insani olmayan süreler” sinematik evrende varolup sunulduğu için söz edilir ve yaşanabilir değiller
sinemanın “fiction” bilincinde yaşama bilincini geliştirmekten bahsederken nasıl olurda evrensel dahası kozmik bir fiction bilincine varamaz? kamera gözden iyi bir göz müdür mekanikliği dışında bir hiç olan ve sınırlarını genişletemeyen ve göz uğruna varolan -oysa- gözler için ve onun adıyla -ama- gözün yokluğunda çürür mekanik
algılanamaz olanı yakalayamayan göz müdür gerçekten/de
algılanamazı görünür olmayan olarak dile getirdiğimde kamera neyi algılayabilir benden başka -gözün sonsuzluğuna inanıyorum, insanın yetersiz algı eşiğine-çıtasına-
sinema algının ardıyla sanıldığı ve ilintilendiği kadar iç içe geçme gücüne sahip değil. Algının varılmış ötelerine asla taşınamaz kamera. Göz için yeni
olanlıklardan söz ediliyor ama bu göz yetersizliği değil,
varamama ve kullanamama yetersizliği. Göz, kamera
ve videoyu dünyaya getiren rahimdir.
Sinema yeni duy-g-uları nasıl yaratır, sinema yaratan
değil basite çerçeveye avama indirgeyendir.
Sinema geçiyor mu algının ötesine
Bir şekilde aktarıyı sağladığı için alana girdiği için evet
– mi
Sinema algının ötesine geçiriliyor
Görüntü sanatı şunu der “yok öyle değil”
Gözün vizöre yapıştığı anda başlar hayat İmgelerin gerçek olmadığını sananlar var. Bi de gerçek diye bişeyden bahsediyolar Çok komik. Çok mu enteresan bir ifade gibi geliyor insanlara:
Diyorlar ya (ki): “sinema zamanın içerisinde zamanı
yeniden düşünmemizi olanaklı kılar”
Bunun olabilirliği mi önemli -olan-
Yoksa sinema yolu ile olması mı
Algı neden öncelenmiyor, ne kadar salakça
“bellek, kavramlar sanat ve felsefe vasıtasıyla
zamanın akışı içerisinde hareket etmenin mümkürv
lüğü” dahilinde bunları birer birer ele almaktansa bir
tüm olarak görmekten yanayım
herşeyin çıkış noktası ben değilmi-yim
zaten sinematografik bir süreç olarak işleyen hayatı
düşündüğümde felsefe edebiyat vd sadece
projeksiyon için yüzeyler hepsi bu. Yaşamın anlar halkası ile (pelikül) montajlanışını düşünürken, bunun hatasız bir kurgu süreci olduğundan yanayım, “hata” olarak her bir karenin montajın doğru parçası olduğunu düşünürken fllmik olarak ayırt edilen dünyanın zaten bu mantığın halkaları dahilinde olduğu gibi tamamen tanrısal monoteist bir görüyü paylaşıyorum. Hatta bazan yer ve yer yaşamı aslen zaten bizim montajladığımızı -kesin olarak- düşünürken bununda bir arka bahçesi olduğu fikrini biliyorum, farkındayım.
Bize insani olmayan süreleri sunan sinemanın kim ne kadar farkındadır
Algı düzeneğini bozucu ve sözde gerçekliğe dokunucu her şey apaçık etki yapar.
Doğal algı var mıdır
Algı bozulunuca bu doğal diil midir?
Sinema körler içindir
İmgeleri kavramları körler için yaratır.
Algısının ardı olmayanlar için Bir ahmak iteceğidir sinema.
Sinema, gerçek olandan ve olmayandan, sanal gerçekten ve bir sürü zırvadan bahseder Saçma.