Osman Oğul Köseoğlu-Kurtuluş
Tümünü, apaçık gerçeklerle anlamaya çabalamak, yapabildiğimin en iyisi. ilk gözüme görünen, ben ve dünya. Bu ayrım,ister adına gerçek diyelim, ister tüm kalbimizle yadsıyalım, elimizdeki ilk veri.
Benliğim.çözme tutkusu, kargaşayı durultma.kaos’u teke indirgeme arzusuyla dolu.Bu isteğimin ilk NESNESİ .dünya.Dünyayı anlamak,onu insanlara indirgemek,dünyaya damgamı vurmak, “hega- monikon”!
Dünya, ilk NESNEM,arzuma inat,kargaşa,çokluk ve us-dışılıkla kurulu.Aklım ile bulduğum doğa kuralları,sadece betimlediği,tasvir ettiği sürece makul.Açıklamaya,ayrıştırmaya,tahlil etmeye kalkıştığında, kendi sınırını görüyor us.
Tutkumun ikinci NESNESİ; ben.Düşündüğüm ve yaşadığım bir hayat var.Kendimi üzerine yerleştirdiğim bir eğri.Gözlerim,yarına çevrili.’Yarin” “İleride” “Gelecekte” “Yaşlanınca”…Büyük tutarsızlık, az sonrasına duyduğum özlem .Şüphesiz ölüm var azsonra,yarın,gelecekte…Zamanın içindeki yerimi alıyorum .Zaman, geçmesi gerektiğini sandığım bir eğri,bende bu eğrinin belirli bir noktasına hapsediyorum kendimi.Zamanın malı olduğumu fark eder etmez,en büyük düşmanım ilan ediyorum zamanı.EZİN İSYANI : Carpe Diem!
Kendi kendisine eğilen, içine girmeye çalışan akıl, böylece, kendi yarattığı helezonun içinde silinip yok oluyor.
“BEN”i kavramaya, tanımlamaya,özetlemeye çalıştığım an, parmaklarımın arasından, leke bırakmadan akıyorum,Kendi kendime yabancı kalacağım hep.Kendi kendime de,dünyaya da yabancıyım.Bu ait sizlik, tutkumun zıddı.Yardımını bekleyebileceğim tek şey de “kesinlemeye niyetlenir niyetlenmez, kendi kendini yadsıyan bir fikir”.Gücümün bu aczi, çıkmaz bir sokakta gülümsetiyor beni kendi kendime.
“BEN” ve “DÜNYA” suçlu değil.Bu çaresiz ve aşağılayıcı gülümseme, dünyayı küçümsemiyor,beni aşağılamıyor.Nesnesi,aradaki bağ.Mizahi bir yanı varolmaması gerekenin.Ayaklar,vücudu taşır,düşmek gülünçtür.
Önümde iki yol var: isteyerek ölmek.(Ne bir kaçış, ne de feda, sadece olacak olan görününce aceleye kapılma.Saçma bağı kopartıp kendini de dünyayıda kurtarmakla da ne olursa olsun gözlerimi kapatıp umut etmek. Mantıklı olmak çok kolay ve mantığı sürdürmek imkansız.Orada kimse var mı?
Ve bir sıçrayış “Us boştur,ama ardındakinin peşindeyim”den “us boştur,ama usun ötesinde hiç bir şey yoktur!”a doğru.Gözlerimin önündeki, ve karşısında bitmez tükenmez arzum .İşte ben buyum: bu “karşılık”, sahip olduğum “us’tan çok.Beni anlatan akıl değil, beni anlatan “uyumsuz”!
Aklım yadsıdığım değil. Us’u kesin olarak yadsımak nafile,bu ona tapınmak olurdu.Aklın kendi alanı var ve orada sürüyor hükmünü.Akıl, insani olanı betimliyor, tasvir ediyor, ama açıklayamıyor, nüfuz edemiyor.
Şimdi bir bilincim var. Bilincim, nesnesine şekil vermiyor,yalnızca saptıyor.Bu apaçıklıkla her şey berrak.Bu, çözüm değil, apaçık berraklığı göremeyen tek parçam aklım. Bu,çözüm değil. Bu ,uyumsuz. Bu dam üstündeki saksağan…
Bu dünyanın kendisini aşan bir anlamı öte bir söylemi var mı bilmiyoruz . Ama bu anlamı bilmediğimi, öğrenmemin de benim için, şimdilik olanaksız olduğunu biliyorum .Kendi koşulumun dışında olan bir anlamın benim için anlamı ne?
Saçma şöyle demişti: “Gelecek yok” ve yaşamım yarından yoksun olmuştu coşkuyla. Peki düşüncem? Düşüncem şimdiyi bir geçe’ye dikmiş gözünü en iyi ihtimalle. Ama düşüncem herşeyim değilmiş. Bir’şey’ değilim ben. Bir bağ, bir ilişki, bir karşıtlık, bir uyumsuzluk, bir saçma.