Aşkın – askin_yucel@hotmail.com
Akademiler bilimin,felsefenin,bilgiye yoğunlaşılıp yalnızca öğretimin,öğrenimin olduğu yerler değil hayata dair fikir edindiğimiz düşündüklerimizi yada bilgiye dair edindiklerimizi paylaşırken hayatımızda da görmek istediğimiz üniversitede kazanılanın yalnız piyasaya çalışan yetiştirmek değil bütün hayatıyla fikirlerini yaşamda,piyasada,sokakta, bütünün parçalarında görebilmenin insanda oluştuğu yer olarak kurumsallığının dışında düşünülmesinin derdimiz olduğunu düşünüyorum.
Üniversitede geçirilen yıllar bir kağıdın üzerinde toplanmış not ortalamalarının yada sunulan sosyal faaliyetlerden insanın ne kadar yararlandığıyla değil, nasıl bir insan olduğunu,olacağını belirlediği fikirlerini hayatla bütünleştirdiğiyle ilgilidir.
Üniversiteyi kurum olarak algılayanlar,kurumun belirlerdiği kültürel atmosfer dışında varolamıyorlar, sunulanları reddetmeden bunun yanında hepsini kabul etmeden,verilenlerin dışında hayatında sorumluluk hissedenler,akademinin hayattan,sokaktan,eylemden yalıtılmış olmaması gerektiğini düşünenler ,bilgilerini emeğiyle yoğurmak isteyenler, öğrendiklerinin karşılığını hayatta görmek isteyenler, sokaktaki varoluşunu yitirmek istemeyenler,asosyal,apolitik olmak istemeyenler, ya akademiyle karşı karşıya geliyorlar, buradaki çatışmadan ya kültürel atmosferin baskısıyla sokaktaki varoluşlarını yitirip, insan pazarında alınıp satılan meta haline getiriliyorlar, yada ‘köyüne dön’,’git orda oku o zaman’,’akademiden kovarız seni’ gibi fikirlerin ünleme dönüşmüş halleriyle karşı karşıya bırakılıp, kendini ya akademiden ya sokaktan vazgeçme konusunda tercih yapmak zorunda olduğunu düşünürken buluyorlar,Olağan şekilde tercihlerini değişim değeri,piyasadan yana kullanıp akademiyi tercih edip,geçmişlerini,sokaktaki varoluşlarını nostalji olarak akılllarında yaşatıyorlar bunun dışında ise buradaki baskıdan dolayı sokaktaki varoluşu tercih edip, yine burada sunulan tercihlerden birisine yönelmiş oluyorlar, ikinci tercihdeki ise ‘kovulmadım,ben kendim gittim’ draması olarak gözüküyor, üçüncü yol ise hem akademideki varlığını sürdürüp hem de sokaktaki varoluşunu yitirmemeye çalışmaktır,bu yolu tercih edenler ise akademideki kültürel atmosferin yalıtımıyla uğraşmak zorunda bırakılıyorlar,üçüncü yolu tercih edenler mücadelelerini eylemle bütünleştirmeye çalışırken sürekli zihinsel bir mücadele halinde olmak durumunda kalanlara yalıtım sokaktaki insanlar tarafından değil üniversitedeki geçmişlerini sadece geldikleri yeri bildiklerini iddia edenler tarafından ‘geldiğin yeri bil yeter’ ünlemiyle yapılıyor.Oysaki üçüncü yol ahlaki,etik,vicdanı sorumuluklarını kaybetmeyenlerin buluştuğu yer, diğer ikisininse ne kadar karşıt olarak gözüksede form olarak birini tercih etmeye zorladıkları için iki tercih de eylemi,sorumluluğu içinde yaşatmadığı için birbirinden faydalanırlar,tartışmanın,tercihin ayrımında ‘ya ordasından ya burda’ ünlemiyle insanları bu eksenden dahil olmadıkları bir tartışmaya, bir tercihe zorladıklarından dolayı,üçüncü yolu tercih edenler sokaktaki varoluşlarını,eylemlerini sürdürürken diğer iki tercihin birbirinden beslenmesi dolayısıyla,yalıtılmaya çalışılmaktadır.
Hayatımızı kendi ellerimize almak ,kendi tercihlerimizi oluşturmak için mücadele ediyoruz, yıllardır kurumsal atmosferin belirlediği iki tercih ister türban konusunda laik-anti laik,muhafazkarlık-kemalizm ekseninde ister kürt sorunu konusunda birbirinden faydalanmaktadır,bu eksenden tartışmaya katılmadığımız halde yıllardır şiddet kullanmayan sol muhalefetin karşısına dayatılan tercih mekanızmasına karşı, ahlaki,etik,vicdani sorumuluklarımızı zihinsel mücadelemizle bütünleştirip üçüncü yol diyoruz.