Cengiz Yılmaz / esraceengiz@hotmail. com
Bir şişe şarabı yuvarlamıştık. Satranç taşlarının gövdelerinden fışkıran üç boyut bizi zamandan mekandan bağımsız bir yere sadece olabileceğini düşündüğümüz için bağlıyordu, tam 2 santimlik sigara filtresini yerleştirdiğim tütünü bağlarken yıllar önce Taksim’deki Sirius Ufo Merkezinde 550 saatlik görüntü olduğunu hatırlıyordum. Şarap içiminde zorluk yaşayanlar için “Önce hafifçe yudumla gerisi gelir” cümlesi aklınızda iki kere yankılansın. İkinci şişe şarabı açtığımda tek başımaydım ve önce ufak yudumlar alıyordum içiminde zorluk yaşadığımdan değil üzümlerin tadını hissedebilmek için, “tuz koyarsan sirke, şeker koyarsan şarap olur”. Sonra şarapla ısınmaya yalnızlıkla soğumaya başlamıştım. Şarabın yanına ekmek almak için mutfağa uzadım, teflonlarda metal kaşık kullanmayın. Kaşık dediğimde ürperenler olduğunun da farkındayım. İlgilenmeden odama geri dönüyorum. Burda üflenti yok, şarap ve tütünüm dışında keyif verici, acı verici herhangi bir illegal/legal madde yok. Bir duraktayım sanki gelecek otobüsü beklerken uçaklara otostop çekiyorum. Dinlediğim müzik dışında tek ilgilendiğim konu sardığım tütün. Kafam düşmek üzere dalıp gidiyorum ne düşündüğümü kestiremeden. Müzik hareketlendiğinde biraz uyanır gibi oluyorum sırtımı dayayacak yastığı bulup arkama yaslanıyorum. Uyumak üzereyim. Midemi düşünmeye başlıyorum. Yediğim ekmek iyice bastırmış olmalı ki fazla takmıyorum. Müzik ağırlaşıyor. Şaraptan son yudumu alıp şişeyi yatağın kenarına bırakıyorum. Yastığı yatay hale getiriyorum uyumak için kafamı yastığa gömdüğümde zil çalıyor, irkiliyorum. İrkiliyorum, zil çalıyor.
“Gelen kim olabilir ki?”
Tanışlar aklıma geliyor bir bir, hepsi negatif çıkarken. Zil bir daha çalıyor. “Güzel bir kadın herhangi bir sebeple kapımda olabilir. “ düşüncesi zihnimde yaknkılandığında tekrar zil çalmadan kapıda bitiyorum. Kapıyı açıyorum. Karşımda saçları omuzları hizasında uzun sakallı bir genç.
“Pardon abi rahatsız ettim. Bodrum katına yeni taşındım da. Normalde komşu komşudan kahve falan ister ama benim fena halde müziğe ihtiyacım var. Herhangi bir müzik çalan aygıtın var mı?”
Soru karşısında afallamış, gelenin kadın olmadığı düşüncesi, sadece sıcaklık hissetmek istememden dolayı hayal kırıklığı yaratmıştı. Ama karşımdakinin ilginç sorusuyla beraber üslubu hiç de fena gelmemişti. Cevabı düşünürken süreyi uzattığımı henüz fark etmiştim ki:
“Abi sen takılıyordun galiba. Kusura bakma”
“Yok birader biraz şarap içmiştim uyuyordum nerdeyse, bir düşüneyim müzik işini. Şimdi, ben de bilgisayardan dinliyorum. Yalnız bir radyo olacak. Kullanmadığımdan edevatın durduğu göze atmıştım. Bir bakayım biraz bekle. “
Doğrudan edevatın durduğu mutfaktaki en alt çekmeceye yöneldim. Ne kadar süre geçti bilmiyorum lakin bir süre radyonun pillerini aradım. Sürenin uzadığını fark edince radyoyu alıp çıktım.
“Abi bu var ama pilleri bulamadım. Saat kaç?”
“Saatim yok”
“Bilgisayara bir bakayım”
Saat üç buçuğa geliyordu. Şu an tam olarak gördüğüm saatin 3.27 olduğunu hatırlıyorum.
” Abi bu saatte açık market bulamazsın, bulsan da büyük pil olacağını sanmıyorum. Bunun pilleri olması lazımdı, istersen gir 5 dakka bakayım. “
“Rahatsız etmeyeyim”
“Yok, zaten yalnızlıktan sıkılıyordum”
“Geç abi otur”
Adam antredeki masaya geçtikten sonra. Susadığımı fark ettim. Su damacanasının pompası zorla çalışıyordu. Biraz küfrederek bir bardak bulup suyu doldurup içtim.
“Bakayım buralara, kolilerin içinde olması lazımdı diye hatırlıyorum sen bir sigara yak, sararsan tütün var bilgisayarın önünde. “
“Yok abi yardım edeyim mi? Hani bu kadar ihtiyacım olmasa istemezdim”
“Hayrola bir hatun durumu mu var?”
“Yok abi, yalnızım evde”
Bir tarafından kolileri karıştırıyordum.
“Ben de yaşadım bodrum katta, ev mi daraltıyor”
“Yok abi”
Kolileri taramaya devam ederken.
“Üflüyor musun, o sebepten mi ihtiyacın var müziğe. Hani genelde komşular kahve falan istemeye gelir de. “
“Üflemek derken?”
“Esrar”
“Yok abi işim olmaz o işlerle benim”
Kolileri aramaktan, birazda sarhoş olduğumdan bıkmıştım.
“Birader bulamadım. Zaten yalnızım evde gel kafana uyarsa bir şarap daha var, biraz içer sohbet ederiz. Tanışmışta oluruz. Hödük bir tipe benzemiyosun”
“Gitsem iyi olur”
“Kibarlık yapmayı pek sevmem, birader keyfine göre kalmak istersen bana uyar. Okuyor musun?”
“Üniversite öğrencisiyim”
“Bölüm?”
“Felsefe”
“İyi. Ben severim felsefeyi. Nietzche okutuyolar mı size?”
“Biraz, ben pek anlamam”
Bu arada bilgisayarın yanına geçmiştik. Yalnızlıktan, ev durumlarından, yazmaktan, kadınlardan, bir süre sohbet ettik. Tanışma faslı biraz ilerleyince konu kapımı çalışına gelmişti.
“Birader, sen “Takılıyordun galiba” diyince üflenti olduğunu düşünmüştüm. Çok yaygın da”
“Abi ben de sen kapıyı gözler kıpkırımızı uykulu bir biçimde açınca senin için benzerini düşünmüştüm. “
“Daha önce kullandın mı?”
“Kullandım, başka maddelerde kullandım. Sonra bıraktım. “
“Bende de benzer hikaye”
“Kolay oldu mu bırakman?”
“Abi bir mevzu var. Aslında müzik ihtiyacımda ondandı?”
“Nedir?”
“Aganippe”
“Madde mi?”
“Değil. Söyledim ya kullanmıyorum diye. Abi ne olduğunu tam olarak bilmiyorum. Araştırdım bulamadım. Eski yaşadığım evde bir kutunun içinde buldum. Benden önceki kiracı bırakmış. Kağıdın üzerinde Aganippe yazıyordu. Mitolojiden bir kavram. Altında da nasıl kullanılacağını yazıyordu. Atmadım. Gel zaman git zaman aklıma düştü. Bi gece para yok pul yok. Ulan bi deneyeyim dedim. Açtım okudum. Aklıma da yattı. Sonra bir kullandım. Epey de vardı. 1 yıldır madde tüketmiyorum çok nadir alkol alıyorum. “
“Nasıl bir şey bu?”
“Alkol gibi yalnız felaket oluyorsun. İstersen deneyebiliriz. “
“Madde olmadığına emin misin?”
“Abi epey tükettim daha önce böyle bir şeye rastlamadım”
“İlgimi çekti”
“Yalnız abi bir durum var. Sen yazıyorsun di mi?”
“Elimden geldiğince”
“Abi bugüne kadar kimseyle paylaşmadım. Hem tükenmesini istemediğimden hem de yalnızken yaşadıklarımı başkasının yanında nasıl olacağını kestiremediğimden”
“Müziğe neden bu kadar ihtiyaç duyuyorsun peki?”
“Anlatamam. Yazın böyle sıcaktan bunalırsın da su ararsın ya onun gibi oluyor. Daha önce bir kez müziksiz kullandım. Dayanamadım. Gece yarısı sokakta müzik arıyordum en son. Sabahı zor getirdim. Ondan sonra bir daha müziksiz kalmadım. Bu gece de bozulacağı tuttu. “
“Ne sıklıkta kullanıyorsun, adı neydi anlayamadım tam?”
“Aganippe. Abi, sıklığı konusunda bir şey söyleyemem. Ne zaman kullanacağına sen değil, o karar veriyor. “
“Bağımlılık mı yapıyor?”
“Sanmıyorum. Çünkü 1 yılda kullanmam bir elin parmaklarını geçmez. Yoksunluk da duymadım. Ama tam tarihinde kullanmadın mı işlerin iyi gitmiyor. “
“Hiç anlamadım. Ama fena halde ilgi mi çekti?”
“Daha önce hiç başka birisiyle kullanmadım biraz çekiniyorum ama olabilir diye düşünüyorum”
“Görmem lazım”
“Buyur bak abi ”
Antredeki masanın yanındaki sandalyenin yanına kadar gitti. Sandalyeye astığı ceketinin cebinden bir kanyak şisesi çıkardı.
Elinde tutuyordu. Rengi siyaha yakındı. İlk gördüğüm anı unutamıyorum. O andan beri gün boyu aklımda dolaşıyorum ama rahatsız etmiyor. Şiseyi bilgisayar monitörüne yaklaştırdım. Renk siyah gözükmesine rağmen mavi tonlardaydı.
“Nasıl içiliyor bu menet?” diyip şişeyi tam açacaktım ki.
“Aman abi, çok yoğun kokusu”
Kapağı kapattım.
“Bir bardağa koyuyorsun. Üstüne tütün döküp yakıyorsun. Bardaktaki dumanı çekiyorsun. Bu dalga yanıyor. Tütünle birlikte çekiyorsun”
“Ne kadar koyuyorsun?”
“Su bardağını dolduruyorsun, rahat yakabilmek için yaktıktan sonra şisesine geri koyuyorsun. Bu yüzden hiç bitmeyeceğini düşünüyorum. “
“Yanınca eksilmiyor mu?”
Elindeki nerdeyse ağzına kadar dolu olan kanyak şisesini göstererek .
“Bir yılda bu kadar eksildi. Bir kapak kadar. O da koyarken dışarı damlayanlar. Abi, izninle ben içeceğim. İstiyorsan sana da koyayım”
“Koy bakalım”
“Bana bir bardak verirsen”
“Tamam getiriyorum. Antrede içsek”
“Olur”
Antrede masanın yanında dikilirken arkadaş bardaklara kendini uzak tutarak doldurdu.
“Abi sen deki tütün daha iyi olur. “
İçerden getirdim.
“Yeter mi bu kadar. “
“Fazla bile. “
Tütünleri eline aldığında biraz duraksadı.
“Abi senden bir şey rica edicem”.
“Buyur”
“Bugüne kadar hep deneyimlediklerimi yazmak istedim. Yazamadım bir türlü. Uyandığında hemen yazarsan çok sevinirim”
“Bayıltıyor mu?”
“Yok içince anlayacaksın. Yarın işin var mı?”
“Öğlen uyansam iyi olur. “
“Merak etme kaçta uyanmak istersen o saatte dimdik ayaktasın. “
“Neden sordun o zaman?”
“Yazabilecek vaktin var mı diye, benim için oldukça önemli. “
“Bakarız”
“Sevinirim. Ben yaktığımda hemen çekeceksin sonra alevi ben söndürürüm. “
“Hadi bakalım. Müzik iyi mi?”
My Dying Bride çalıyordu.
“Hiç fark etmez abi. Ne dinlersen dinle. “
Dedi ve tütünleri bardağa koyup, hızla yaktı. Bardaktan yükselen dumanı sanıyorsam ağzıyla sağa sola kaçanları da burnuyla çekti.
Benim zihnimde o anda sadece “Dinle” sözcüğü ardı ardına yankılanmaya başlamıştı.
O kadar çok tekrar ediyordu ki bir an “İçmesem mi? “ diye aklımdan geçirdim. Arkadaş kafasını kaldırdığında hiçbir şey olmamış gibiydi. Sakin bir biçimde tütünleri yeniden yerleştirdi ve yaktı. Eğilip dumanı olabildiğince çekmeye çalıştım. Dumanı çekerken kalp atışım çok hızlanmıştı. Kafamı kaldırdığımda içtiğim şarap aklıma geldi. Kalp atışım yavaşladı.
“Alkolle dokunmaz mı?” diye soracaktım ki.
“Dokunmaz mı?” “Dokunmaz mı?” “Dokunmaz mı?” “Dokunmaz mı?” “Dokunmaz mı?”
“Dokunmaz mı?” “Dokunmaz mı?” “Dokunmaz mı?” “Dokunmaz mı?” “Dokunmaz mı?”
“Dokunmaz mı?” “Dokunmaz mı?” “Dokunmaz mı?” “Dokunmaz mı?” “Dokunmaz mı?”
“Dokunmaz mı?” “Dokunmaz mı?” “Dokunmaz mı?” “Dokunmaz mı?” “Dokunmaz mı?”
“Dokunmaz mı?” “Dokunmaz mı?” “Dokunmaz mı?” “Dokunmaz mı?” “Dokunmaz mı?”
“Dokunmaz mı?” “Dokunmaz mı?”
Diye zihnimde tekrar etmeye başladı. Ses çıkmamıştı ağzımdan. Ama sanki konuşuyordum.
“Dokunmaz” diye arkadaşın sesine benzer bir ses duydum zihnimde. Arkadaşa baktım gözlerini görmüyordum. Gözlerinin olduğu yerde sadece beyazlık görüyordum. Ağzından ses çıkmamıştı anlayamadım. Ama zihnimde sesi duymuştum.
“Gözleri arama” dedi sanki ses yine sadece zihnimdeydi ağzından çıkmamıştı. Dikkat etmeye çalıştım.
“Aynayı göremezsin” dedi ağzından yine ses çıkmamıştı. Teyit etmek isteyerek konuşmaya çalıştım. Sesim çıkmıyordu.
“Ses”¦” demeye çalışırken düşündüğümü fark ettim. Düşündüğümde sesim duyuluyordu.
“Bilmiyorum” dedi yada zihnimde öyle duydum.
Kavramaya başlamıştım. Ses çıkarmaya gerek yoktu. Düşünmem gerekiyordu sadece duyması için. Duymam için sadece düşünmesi gerekiyordu. Kendimi oldukça rahat hissediyordum. Dışarıdan nasıl göründüğümü merak ettim. Sanki değişen hiçbir şey olmamıştı sadece sesler zihnimdeydi, masaya elimle tıklattım. Sesi çok uzaklarda sanki arayıp bulmam gerekiyormuş gibi hissettim. Aynaya bakma ihtiyacı duyuyordum.
“Dikkat et ” dedi yada öyle duydum.
Aynanın önüne gittim. Aynaya baktım. Ayna yoktu yada aynada görüntü yoktu. Elimi uzattım. Dokunurken sanki elim kayboluyor gibiydi. Ayna yansımıyordu.
Hızla uzaklaştım. Heyecanla arkadaşa anlatmak için içeriye geçtim. Sakin bir biçimde pencereden dışarı bakıyordu.
Bilgisayarı görünce müzik aklıma geldi. Sanki masanın başından beri hiç duymamıştım. Müziği duymaya başlayınca heyecanım azaldı. Her şeyin rayına oturmaya başlamıştı. Konuşma isteği ortadan kalkmıştı.
“İşte bu güzel” dedi yada öyle duydum.
Evin içinde gezinmek istedim, mutfağa geçtiğimde. Müzik değişmişti. Geri geldim odadayken çalan müzik devam ediyordu. Anlayamadım. Tekrar mutfağa gittim. Geri geldim.
Müzik değişiyordu.
“Dinle” dedi yada öyle duydum.
Konuşuyor muyuz diye soracaktım ki düşünerek. Zihnimde sadece “Konuşuyor”¦” yankılandı.
“Duyuyorum, duyuyorsun” dedi yada öyle duydum.
“Müzik” dedi yada öyle duydum.
Bundan sonraki diyalogları sadece his olarak hatırlıyorum. Sanıyorsam ben yerde yatağa sırtımı dayamış oturuyordum arkadaş ise pencere kenarında duvara sırtını dayamıştı. Bir ara yastık verdiğimi hatırlıyorum. Dışarıdan bakıldığında sanıyorum ki karşılıklı susuyorduk. Önce bana müziğin neden değiştiğini anlattı. Anlattığından algıladığım kafamda mekanları bölmüş olduğumdu. Ne kadar mekana bölersem o kadar farklı daha önce duyduğum müzik çalıyordu. Zihnimde ben canlılığından bahsettim seslerin. Müziğe neden o kadar ihtiyaç duyduğunu algılamıştım. Eğer hakikaten bir kaynaktan kaynaklanan müzik olmazsa bir merkezin olmuyordu. Ne kadar mekana bölersen zihnini, basit bir şekilde mutfakla odanın ayrı yerler olduğunu düşünüyorsan o kadar farklı müzik duyuyordun. Hep fonda kalıyordu ve canlıydı. Merkezin olmadığı düşüncesi ise seni sürekli bir merkez arayışına itiyordu. Hakikaten duyduğun bir müziğin dokunduğun bir gerçekliğin olmasını istiyordun. O merkez olduğunda ise, o merkeze dönecek şekilde her türlü gezintiyi yapabilirdin. Bir ara kapatmak istedim, bilgisayarda çalan müziği. Sanıyorum ki birkaç saniye geçti. Zihnimde çok fazla müzik duymaya başlamıştım. Kayboluyordum dayanamadım hemen açtım tekrar. Müziğin ne olduğu önemli değildi. Nasıl olduğu da”¦Sadece bir merkez olmasının ihtiyacını duyuyordun. Konuşmalarımız yada düşünmelerimiz epey sürüp gitti. Konu ne olursa olsun karşılıklı düşünüyorduk. Benim zihnimden anlattığım evrenin dış sınırının boşluk olması fikri arkadaşın ilgisini epey çekmişti. Verdiği boş küme örneği gözümün önüne gelmişti. Sanki tahtaya çizilmiş gibi. Matematikteki boş kümenin içerisinin dolu yada boş olduğu, dışının dolu yada boş olduğu, burada söylediğinin sadece az yoğunluklu anlamına geldiğini salt boşluğun ise sadece boş kümenin sınırında olduğunu, boş kümenin içininde dışınında dolu olduğunu örneklemişti, anlatmıştım. Sınır dışında her yerin enerjiyle dolu olduğunu bizimde Aganippe içtikten sonra sadece boşluğu hissettiğimizi bu yüzden sınıra yakın olduğumuzdan enerji olarak sesleri mekanlara böldüğümüzü, ışığın yansıma özelliğini gördüğümüzü anlatmaya çalışmıştı. Sözcüklere dökebildiklerim bu şekilde.
En son olarak arkadaş adva diye bir “˜şey’den bahsetti. Dedi ki “Adva insandı ve iki kişiydi”. Sonra “Hastalık” dedi, “Hastalığın hasta yoluyla sağlam insan bulaşması”dedi. Artık gitmesi gerektiğini belirtip sessizce kalkıp gitti.
Yalnız kaldığımda kalkıp yatağa geçtim. Yeni açtığımız ve çok içtiğimiz şaraptan biraz yudumladım. Şarabın sarhoşluğunu hala olduğu gibi yaşıyordum. Yalnızlıktan bunalmıyordum. Odanın içini mekânlara bölmeye başlamıştım. Yatak, bilgisayar masası, çalışma masası bir de kapı kısmı olarak 4 e böldüm. Tütün almak için çalışma masasına gittiğimde müzik fonda farklıklaşıyordu. Nereden böldüğümü algılamak için gezintiler yapıyordum. Kafamda mekânı bölümleyişim değiştikçe müzikte değişiyordu. Sonunda tekrar yatağa döndüm. Yatakta duyduğum müzikle bilgisayardan yayılan müzik farklıydı. Aklıma kazınmış sorsalar bilmiyorum dediğim sadece bir kez dinlediğim müzikler dahi baştan sona zihnimde çalıyordu.
Daha önce epey madde kullandığımdan, yatağa yattığımda madde değilse oldukça hoş, ama tüm numarası bu kadarsa arkadaş fazla abartmış diye düşündüm. Uykumun gelip gelmediğini düşünürken sarhoşluğumun sürdüğünü fark ettim. Saate baktım sabah oluyordu hiçbir zorunluluğumun olmamasına rağmen 12 de kalkayım diye düşündüm. Uyumak için gözlerimi kapattığımda gördüğüm ışık yüzünden korkarak yerimden sıçradım. Verdiği his yüzünden yavaş yavaş yeniden gözlerimi kapatmak istedim bu sefer yavaşça kapadım. Beyaz fonda karanlıkta birinin öldüğü düşüncesi ses olarak zihnimde yankılandı. Gördüğüm sadece karanlıkta kıpırtılardı. Son bir soluk verme sesi duyduğumda vücut şeklide bir elektirik gözlerimin önüne geldi. Ona bir ad vermemi istedi. Aklıma ilk gelen Aganippe oldu. “Olmaz” dedi. Elektriğin rengi bazen mavi tonlarda olduğundan zihnimden “Mavsi” diye bir sözcük geçti. Elektrik kabul ettiğini söyledi. Yataktan kalktım mı? Bilmiyorum. Ama kalktığımı gördüm. Ne istediğimi sorduğunda odanın dağınık olduğunu gördüm. Evin temiz olmasını düşündüm. Burdan sonra gözlerimin açık mı kapalı mı olduğunu bilmiyorum ama ışık çok beyazdı elektrik çok hareket ediyordu. Müzik mekanları böldüğüm ölçüde fazlaydı. Aradarda arada aklıma gelmeyenlerin olabileceği kuşkusuyla aktarırken, yemyeşil bir dağ yamacında çimlerin üzerinde yuvarlanıyorduk elektrik hep yanımdaydı. Bir gölde yüzdüğümü görüyordum yada gölde yüzüyordum. Bir kalenin burcundaydım. Kalenin yapıldığı taşlar arasında geziniyordu elektrik. Film afişlerinin üzerinde yürüyordum. Yürüyen bantlarda koşuyordum gördüğüm bütün yüzlerde elektrik vardı, yalnız gözleri görmüyordum. Bir ara fondaki müzik durağanlaşmaya hemen ardından çoğalmaya başladı. Bir okyanusta buldum kendimi. Yataktan kalktığımı yada iç odadan gelip bilgisayardaki müzik listesini yenilediğimi hatırlıyorum. Mesela bir şelalenin sularının arkasındayken sular önümde damlarken kayaların keskin kenarlarından korktuğumu bir yandan da önümüzdeki yıl yapacaklarımı planladığımı fark ediyordum. Arada evdeki ışıklar yanıp sönüyordu. Uyuduğumu düşündüğüm anlarda böldüğüm mekanların hepsinde bir müzik çalıyordu. Sanki evin içerisinde hareket ediyordum. Gördüğüm elektrik hep yanımdaydı. Ne kadar sürdüğünü tahmin edemiyorum ama saate arada bir bakıyordum. Bir ara müzik sanki çemberler çizmeye başlamıştı. Sonu tam olarak nerde bilmiyorum ama bir yerden sonra sadece sessizlik ve karanlık hissediyordum.
Ansızın uyandım. Saat tam 12. 00’dı. Kalktım. Ne olduğunu anlayamadım. Uyanırken sadece duyduğum ses “Vakti geldiğinde o seni bulacak” hissini veren sözcüklerdi. Tam olarak ne olduğunu bilmiyorum. Kalktım evin içinde gezinmeye başladım. Ne sesler ne görüntüler vardı. Yalnız ev tertemiz ve düzenliydi. Anlam veremedim.
Düzenli ve tertemiz evimde ayakkabılığın üzerinde kapının yanında askılıkta asılı olan anahtarı aldım. Bodrum kata indim. Kapıyı çaldım açan yoktu. Dışarı çıktım. Bodrum katın penceresinde kiralık ilanı halen asılıydı. Marketten yumurta almak için eve gittim masanın üzerinde güzelce yerleştirilmiş cüzdanımdan para aldım. Dışarı çıktım. Yalnızlık hissiyatı silinmişti. Sokakta karşıdan oldukça alımlı bir kadın geliyordu. Gece gördüğüm elektriğin kadına geçtiğini gördüm yada rüyamda gördüğüm bir sorguyu hatırladım. Kadın sanki geçerken konuştu benimle. Marketten yumurta aldım. Şaşkındım.
Eve geldim bilgisayarın başına geçtim. İnternette araştırdım durdum, mitoloji dışında bir yerde bulamayınca, neden sonra, hikayeyi yazmak aklıma geldi ve en son arkadaşın adını sormadığım aklıma geldi. O saatten bu yazının son noktasının konduğu 28.10.2008 00.00 saatine kadar yazdım.