-Hoş geldiniz hazretleri, mekanımıza teşrif ederek bizi ne kadar onurlandırdınız bilemezsiniz.
Yapmayın arkadaşlar ne onurlandırması. Bakın aşağı yukarı aynı yaştayız, aynı muhitte oturuyoruz. Ben alışkın değilim böyle ayaklara normalde. O yüzden bırakalım Hindistan’da yaşanan Hindistan’da kalsın.
-O kadar alçak gönüllüsünüz ki tanrı olmaktan memnuniyet duymadığınız izlenimine kapılmak üzereyim.
Öyle görünebilir fakat esasen bu tavrım mütevazılıktan kaynaklanmıyor, ben rasyonel bir adamım. Tanrı ilan edildiğimde önce şöyle düşünmüştüm, ben olsam kendime tapar mıydım, kendimde tapılacak bir yan görüyor muydum? Hayır. Ne mal olduğumu biliyordum sonuçta. Kendime inanacağıma, benden iki gün önce Delhi’de 3 gözlü bir keçi dünyaya geldiği gibi tanrı ilan edilmişti. Mesela o daha inandırıcı geliyor, ona iman edebilirim. Ya da ne bileyim illa hindu bir din arayışındaysanız Delhi’deki Sikh tapınağını ziyaret edebilirsiniz, o bile bana yeğdir… Yine de her insan gibi ben de kendimi kaptırabilirdim bu goygoya. Öyle bir durumda ne türden bir velveleye kurban gidileceğini tahmin bile edemezsiniz, zira elinizi verdiniz mi kolunuzu kapıyorlar.
-Kendinize iman etmeyişiniz kullarınız tarafından nasıl karşılanıyor? Sömürüldüklerini hissetmesinler?
Aslında tanrılık müessesesine karşı mesafeli duruşum dinimizi ve kullarımı daha iyi anlamamı sağlıyor. Zira bu mesafe iktidar hırsına kapılmamı önlediği için insanları sömürme ihtimalim en baştan ortadan kalkmış oluyor. Hem ben kendimi istediğim kadar inkar edeyim kullarım benden ölseler vazgeçmezler, en nihayetinde alan memnun veren memnun. Yani özetle kendime iman etmiyor oluşum daha profesyonel bir tanrı olmamı sağlıyor.
-Biliyorsunuz büyük güç büyük sorumluluk getirir, siz elinizdeki güçle ne yapmayı planlıyorsunuz, mesela dünyayı değiştirmeyi düşünür müsünüz?
Aslına bakarsanız kullarım için herhangi bir sorumluluk aldığım söylenemez. Sanırım tanrı deyince aklınıza 3 büyük dinden başka bir şey gelmiyor. Bakın bu coğrafyada işler biraz daha karışık, mesela inekler de tanrı fakat siz hiçbir ineği sorumluluk alırken gördünüz mü? Kaldı ki etinden sütünden faydalanmak da yasak yani kutsal olduğu için inekten gelebilecek maksimum verimi dahi alamıyorsunuz, ama bu durum kimsenin canını sıkmıyor bilakis inekleri krallar gibi yaşatıp tüm gün göt büyütmelerinden keyifle seyrediyorlar. Ha ben ineklerden farklı olarak elde ettiğim güçle en fazla Kadıköy’de Yoga salonu açarım diye düşünüyorum kısmet olursa. Zaten hayatım boyunca siyasete girmeyi hiç düşünmemiştim, bu anlamda laik bir tanrı olduğumu rahatlıkla söyleyebiliriz.
-Sorumluluk almıyorsanız dini ve kullarınızı daha iyi anlamanız neye yarıyor, sizin için tanrılık nelere tekabül ediyor?
Etliye sütlüye karışmadan ikram edilen yemekleri yemek, sunulan hediyeleri kabul etmek, arıza çıkartmadan bedeninize dokunulmasına izin vermek, arzu edenle fotoğraf çektirmek, bol bol gülümsemek, raksıtar gibi gününüzü gün etmek gibi durumlara karşılık geliyor. Sadece benim için değil önemli miktarda Hintli için de tanrılık bu saydıklarımdan öte bir şey değil
-Peki siz niçin tanrı ilan edildiniz?
Valla kaşım gözüm uğruna desem yalan olmaz! Öyle bakmayın çok ciddiyim. Bu coğrafyada insanlar normalde görmeye alışık olmadıkları her unsuru tanrı ilan edebilirler. Hindistan’da neden her metrekareye bir tanrı düşüyor sanıyordunuz? Yine de kendini farklı hisseden heyecanlı arkadaşlar hemen gaza gelmesinler. Zira Hintlilerin aşina olmadıkları bir manzarayla karşılaşmaktan hoşnutluk duymayabileceği zamanlar da oluyor, o taktirde ölüme mahkum ediliyorsunuz. O an Allah mı yoksa iblis mi ilan edileceğinizi belirleyen mantıklı bir sistem yok, tamamen piyango. Bana da eşref saatleri denk gelmiş adamların tabii, Allah çıktım.
-Madem orada allahsınız, Neden Türkiye’ye döndünüz?
Nasıl şartlar altında tanrı ilan edildiğimi bilseydiniz neden döndüğümü izah etmeme gerek kalmazdı. Hatta dönmedim aslında, kaçtım.
-Ciddi misiniz! Anlatın o zaman, olaylar nasıl gelişti?
Hindistan’daki ilk haftamdı, bir Cumartesi günü hava kararana kadar otelden çok uzaklaşmak istemediğimden yeni Delhi’nin turistik caddelerinde baharat aramış mamafih bulamamıştım. Bu muhit İngiliz mimarisiyle inşa edilmiş, Hindistan’ın görece zengin kesimi oturuyor. Doğal olarak az biraz dikkat çekiyorum gelip konuşanlar hal hatır soranlar, fotoğraf çektirmek isteyenler oluyor fakat kimse önümde secde etmiyor. Benimle konuşan elemanlardan biri bu baharatı ancak Eski Delhi’de bulabileceğimi söylüyor, yani ‘gerçek Hindistan’da. Oysa normalde turistlerden gizlenir burası. Mafya denir.
-Aa neden?
Eh esasen şehrin genelinde olağanüstü bir fakirlik hüküm sürüyor fakat kimsenin bundan haberdar olmasını istemiyorlar. Neyse gaza gelip atlıyorum bir taksiye, beni eski Delhi’ye götürmesini istiyorum, şoför olmaz diyor. Eski Delhi’ye normal araba giremiyormuş. Ben de motosikletli taksilerden birine geçiyorum, adam bir yere kadar bırakabileceğini söylüyor. Eski Delhi’ye yaklaşırken bile bambaşka bir dünyaya girdiğinizi anlıyorsunuz, trafik o kadar yoğun ki herkes doya doya beni temaşa ediyor, elleyenler oluyor, sarı saçlarımı okşuyorlar, hatta saçımdan bir tutam bukle koparan bile oldu, sonradan öğrendim ki tapınmak için evine götürmüşmüş. Neyse yol dar ve tıklım tıklım olunca taksici beni indiriyor motordan. Burdan sonra motorlu taşıt yok, insan insanı taşıyor yani amcalara binmeniz gerekiyor. Fakat inekler sivil mesela, kimse onlara binmiyordu. Ben henüz amcaya binecek kadar insanlıktan çıkmadığımdan tek başına o kalabalıkta yürümeyi tercih ediyorum.
-Korkmadınız mı peki? Nitekim tecavüzün başkenti olarak biliniyor Delhi.
Korkmaz olur muyum o kadar insanı ilk defa bir arada görüyordum! Metrekareye üst üste ve yan yana olmak üzere toplamda 15 adam düşüyordu. esrar, eroin ve bali tüketimi de onların yanında almış başını gidiyordu. O tedirginlikte az kalsın bir ineğe giriyordum teğet geçtim, sırtında evini taşıyan bir adama çarptım, yuva yıkıldı. O vakit anladım ki, bu ‘devamlı akış’ içinde dikkatinizi başka hiçbir şeye kaptırmadan anı yaşamak gerekiyordu ve carpe diem hiç bu kadar olumsuz bir anlamda kullanılmamıştı.
-Gitgide trajik bir hikayeye dönüşüyor sanki… ölseniz kimsenin haberi olmayacak.
Aslında bu anlattıklarım 1 dklık bir zaman diliminde olup bitiveriyor ve o keşmekeş içinde adamın biri ağzıma ne olduğunu bilmediğim bir ot sokmasıyla hikayenin seyri tamamen değişiyor, bayılıyorum. Uyandığımda hemen böbreklerimi ve çükümü kontrol ettim, her şey yerli yerindeydi ya artık sikseler umrumda olmazdı. Neyse, Etrafıma bakınca hayvanat bahçesinde olduğumuzu anladım, amcanın biri iki adamla birlikte bizi maymunların olduğu kafese doğru taşıyor, abartılı süsleri olan etnik kıyafetler içindeyiz. Parkta kimsenin hayvanlarla ilgilendiği yok, herkesin gözü benim üstümde, sanırsınız kafeste olan benim. Sonra kafesten kırmızı gelinlikli bir maymun çıkıp yanıma oturuyor, yemekler yeniyor kınalar yakılıyor ve bizi evlendiriyorlar. Törenin sonunda allah oluyorum işte.
-Maymunla evlendirildiğiniz için mi kaçtınız yani? En baştan itiraz etseydiniz ya?
Napayım çok pis gaza geldim, atmosferin büyüsüne kapıldım öyle ki inekle bile evlenebilirdim. Ayrıca ilk günler çok keyifliydi haliyle tanrılığın ekmeğini ziyadesiyle yedim. Fakat nikahtan birkaç ay sonra insanlar ciddi ciddi bebek beklemeye başladılar. Tanrı mıyız soytarı mıyız belli değil! Hayır gözümü karartıp denesem olur mu diye, maymunu hamile bırakamayacağımı da biliyorum. Artık tanrı olduğum için benden mucize mi bekleniyor yoksa buranın insan-hayvan ilişkileri cidden mi yozlaşmış bilemiyorum. Zira kast sisteminin bir ayağında insanla hayvan eşit sayılıyor, okeyde 3 kişi adamsa 4. Köpek olabiliyor mesela.
-Peki İstanbul’a döndüğünüzde Tanrı olmanın gündelik hayatta ne gibi karşılıkları oldu? Burada da tanrılığın ekmeğini yiyebiliyor musunuz?
Öyle demeyin başlangıçta bin türlü sıkıntıyla karşılaştım. İstanbul’a ayak basar basmaz kafir deyip taşlayan ilk insan annem oldu. Zengin de olamadım hint rupisi başka para birimine dönüştürülemiyor. Bütün servetim orada kaldı. T.C. tarafından milli birlik ve beraberliğe tehdit oluşturduğum gerekçesiyle zararlı unsur olarak görüldüm, devlet dairelerinde ambargo yedim. Tüm bunlara karşın, cv’me “Hindistan’da belli bir süre tanrılık yaptım” gibi maddeler iliştiriyorum ve olumlu geri dönüşler alıyorum. Güce tapan kızların aklını alıyorum. “Hindistan’da tanrıyım lan ben!” ayarında naralar atabildiğim sürece kavgada avantajlı hale gelebiliyorum, fakat bazen de inanmayıp daha pis dövüyorlar. Pakistan’a vizesiz giriş yapabiliyorum. Bir de arkadaşlarla ayda bir taksimde mekan kapatıp beni kutsamak hasebiyle ayinler yapıyoruz, bayağı eğlenceli oluyor, sizi de bekleriz.
-Valla Bolivud filmi gibi bir röportaj oldu, müthiş keyif aldım, davetiniz için de çok teşekkür ederim.
Ne demek, şöyle heykellerimden bir adet hediye ederek sizi de kutsamış olayım… Ayrıca fırsatını bulmuşken duyurmazsam olmaz; internette tanrılık meselesini biraz araştırdım, diğer ülkelerdeki tanrılarla görüşmek, kendime uygun tanrıçalarla tanışmak isterim.
-Bambaşkaymış… tekrar teşekkürler.